10.bölüm

18 4 0
                                    

Çiçek

Beklenmeyen misafirleri kim sever ki? İnsanlara haber vermeden çat kapı gelirler ve sizi rahatsız ederler. Bu durum her zaman rahatsız edicidir. Özellikle davetsiz misafir bir ejderha olduğu zaman. Ejderhalar eminim benim dışımda kimseyi rahatsız etmezdi. Ama o kadar garip bir hayatım vardı ki, bu azdı bile. Önce felaketler, yıkımlar, kovulmalar.

 Ondan sonra kehanetler ve kaçırılmalar. Bu biz, yani rüya perilerinin kabusu olmuştu. Bu rüyaların kabusu'ydu.

"Sen hala burada mısın küçük kız"
Bu sesi duymayı beklemezdim. Asla beklemezdim.
"Sana hızlı ol demiştim. "
Fakat bu cümlesinden itibaren beni korkutan kendisi değil, ses tonu ve yüz ifadesi olmuştu. Her ikisi de beni korkutuyordu.

"İki gün sonra gideceğim"

"İki günlük vaktimiz yok! Hızlı olmalısın"

"Ama başkana iki gün sonra dedi-"

"Hemen şimdi eşyalarını toplayıp ve git! Rüya'nın yardıma ihtiyacı var. "

Rüya beni bekliyordu. Kim bilir şu ana kadar başına neler gelmişti. Gerçekten hızlı olmam lazımdı.

"Tamam. Hemen, şimdi toplanıyorum ve gidiyorum. "

Bu cevabım onun yüzünde bir gülümseme oluşturmuştu. Hiç bir şey demeden ortadan kayboldu. Herkesi, her şeyi ve en önemlisi evimi kaybedecektim. Aslında gitmek zorunda değildim. Ve sanırım gitmeyecektim. Ama her şey en yakın dostum kadar değerli olamazdı. Onu yarı yolda bırakamazdım. Bu yüzden hiç bir şey düşünmeden eşyalarımı toplamaya başladım. Ne yaptığımın farkında değildim. Bu yüzden elime ne geçerse çantaya koyuyordum. Gözüm hiç bir şey görmüyordu. Üstümü değiştirmem lazımdı. Ama bunu için vaktim olduğunu sanmıyordum. Sadece askılığın üstünde duran, elime ilk gelen hırkayı aldık ve omzuma attım. Sonra çantayı kaptım ve hızla kapıya koşmaya başladım. Koşarken aynı zamanda çantayı koluma takmaya çalışıyordum. Kapıya ulaştığım da dalağım şişmişti fakat şuan bunu umursayamazdım. Kapıyı acele bir şekilde açtım ve kilitlemek için arkamı dönmedim. Yaz olmasına rağmen inanılmaz bir rüzgar vardı. Arkadan kapımın sonuna kadar açılıp kapandığını işittim.

Hiç bir şey umrumda değildi. Koştum, koştum ve koştum.


Eren



Saat geceydi ve hava karanlıktı. Onlar önümde yürürken ben arkadan ışık tutuyordum. Sarayın içini dolaşıyorduk. Mina'nın yüzündeki ifade pek iyi şeyler oluyormuş gibi hissettirmiyordu. Fakat Rüya'nın yüzünden hiç bir şey okunmuyordu. Yüzü ifadesizdi. Geceleri sarayın kapısı kitlenir, mahkumların yani bizin gibilerin kaçabileceği her yer kapatılırdı. Biz ise sanki kurtulma şansımız varmış gibi çıkış yolu arıyorduk. Rüya bana eskisi kadar samimi davranmıyordu. Zorunda olmadıkça benimle konuşmuyor, hatta yüzüme bakmıyordu. Her tarafı morarmış ve çizilmişti. Dirseğini sarmışlardı. Bu nedenle o elini kıpırdatamıyordu. Tabi bunun nedeni dirseğine bıçak saplanması da olabilirdi. Daha ne kadar yürüyeceğimizi merak ediyordum. Ama sorsam cevap alır mıydım bilmiyordum. Fakat merakıma yenik düştüm.

''Ayşegül, daha ne kadar yürüyeceğiz?'' diye sordum boğuk bir sesle. Zaman hızla akıp gitti. Ama asla bana cevap verilmedi.

''Mina bari sen söyle.'' Sesimde hala biraz umut vardı.

''Bilmiyorum Eren.''

Demek Mina'da bilmiyordu. Yaklaşık yarım saattir boş boş yürüyorduk ve sarayın koridoru sanki biz ilerledikçe daha da uzuyordu. Koridorun sonunu göremiyordum. Sanki bir sonsuzluktaydık ve kimse bunun farkında değildi.

Rüyaların kabusu -Periler Diyarı 1.kitap-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin