14.Bölüm

7 0 0
                                    

Soğuk duş kendime gelmemi sağlamıştı. Notu okuduktan sonra olanları sindirmem gerekiyordu. Üstümü değiştirip Eren'in yanına gidip onunla konuşacaktım. Üzerime beyaz bir eşofman ve yeşil bir sweat geçirdim. Daha sonra sakin adımlarla odadan çıktım ve Eren'in odasına doğru yürümeye başladım. Koridor çok sakindi. Saat sabahın erken saatleri olduğu için bir kaç çalışan hariç herkes uyuyordu. Tam kapının önünde durdum. Kapıyı tıklattım ama ses gelmedi. Bir daha tıklattım, yine ses gelmedi. Hala uyuyor olma ihtimali vardı. Ya da bilerek ses vermiyordu. Kapı zaten hafif aralıktı. Bu nedenle yavaşça kapıyı açtım. Kapıyı açtığım gibi onunla göz göze geldik. Eren, tam olarak karşımda oturuyordu. Koltuğa oturmuş, elinde kahvesi ve üstünde battaniyesi ile bu fırtınalı havada dışarıyı izleyerek kitap okuyordu. Kapının açıldığını duyunca gözleri beni buldu. Fakat bir saniye sonra bakışları yine kitabını buldu. Hala zayıftı ve gözlerinin altı mosmordu. Ve arada sırada öksürüyordu. Birden bire öksürmeye başlayınca yanında durduğum sehpadan su dolu bardağı aldım ve ona uzattım. Gözleri bir süre boyunca, bir bardağa bir bana bakıp durdu. En sonra gözleri beni bulduğunda, yüzüne yalandan bir gülümseme yerleştirdi ve bardağı aldı.

''İlaç almıyor musun?'' pat diye sorduğum sorunun onu afallatmasını bekledim, ama o tam tersi gayet normal bir şekilde cevap verdi.

''İlaçlar etki etmiyor.'' yüzüne buruk bir gülümseme yerleşti. 

''Neden hiç bir şey yemiyorsun o halde? Belki biraz daha toparlarsın.''

''Midem bulandığı için yiyemiyorum.''

''Kalbin beni iyileştirebileceğini neden benden sakladın?'' işte bu sefer sorduğum soru onu afallatmıştı.

''Aslında bir nedeni vardı ama sen dinlemediğin için...'' 

''İşte şimdi anlat çünkü bir daha dinlemeye gelmeyeceğim.''

''Öncelikle kalbin seni iyileştirdiği doğru. Ancak seni kesin olarak iyileştirmez. Yüzde elli iyileşir, yüzde elli ölürsün.'',

İşte bu yüzden benden saklamıştı. Ölmemden korkmuştu. İşte şimdi hak vermiştim. 

''Üzgünü-'' henüz cümlemi bitiremeden aşağı kattan çığlık sesleri gelmeye başladı. Eren ile iki saniye bakıştıktan sonra hızlıca ayağa kalktık ve aşağı kata doğru koşmaya başladık. Aşağı kata vardığımızda herkesin yüzünde bir gülümseme olduğunu gördüm. Oysaki ben herkesin ağlamasını beklemiştim. Fakat herkes gülüyordu. Daha sonra Çiçek'i gördüm. Gözleri dolmuştu, fakat gülümsüyordu. Ellerimden tuttu ve beni kapıya doğru sürüklemeye başladı. Sarayın büyük kapıları sonuna kadar açıktı. Şuanda görebildiğim kadarıyla iki kız duruyordu kapının önünde. Kapıya doğru yaklaştıkça yüzümdeki gülümseme büyüdü. Daha sonra gözlerim doldu. Kapıdan bana gülümseyen o iki kızı çok iyi tanıyordum.

Melek ve Mina

İkisininde gözleri dolmuştu. Gülümsüyorlardı fakat her tarafları yara bere içerisindeydi. Fakat daha sonra bir şey fark ettim. Melek öldü demişlerdi bize. Ama o şuan tam karşımda duruyor, bana gülümsüyordu. Ancak üstüne bakılırsa ölümden dönmüştü. Kıyafetleri yırtık ve kirliydi. Saçları dağılmış ve dolaşmıştı. Vücudu ise morluklar ve derin kesikler ile kaplıydı. Daha sonra kalbin onda olduğu geldi aklıma. Gözlerin onu süzmeye başladı. Ellerine, ceplerine ve her yerinde gezindi gözlerim. Fakat kalp yoktu. Sanırım onu süzmemden anlamıştı kalbi aradığımı.

"Kalp Masal'da." Evet, bu ismi çok iyi hatırlıyordum. O gün bodrumda bize "Melek öldü, ben Masal." diyen kızdı Masal.

"O kim?"

"Bilmiyorum ama o hep başımda bekleyen kişiydi."

"Anladım" anlamında kafamı salladım. Ama daha sonra bir şey fark ettim. Mina, geldiğinden beri konuşmuyordu.

"Mina iyi misin?"

"S-sadece biraz dinlenmem lazım." dedikten sonra koşarak yukarı çıkmaya başladı. Belkide yol onu yormuştu. Kendini daha iyi hissettiği zaman onunla konuşacaktım. Hemen Melek'in koluna girdim ve onu odasına götürdüm. O kaybolduğundan beri odasına hiç dokunmamıştık. Ama belki bir gün gelir umuduyla her zaman  temizletmiştik.

"Dolapta kıyafetler var, istediğini giy ve yemeğe gidelim çünkü kahvaltı yapmadım."

Başını olumlu anlamda salladı. Daha sonra rahatça giyinebilsin diye odadan çıktım. Birkaç dakika sonra üstünde kanadıyla uyumlu sarı bir takımla odadan çıktı.

"Yürümene yardım etmemi ister misin?"

"Gerek yok sanırım. Yürüyebilecek durumdayım."

Cevabını aldıktan sonra yemek salonuna indik. Fakat garip olan bir şey vardı. Salonda kimse yoktu. Hatta muhafızlar bile yoktu. Şatoda garip bir sessizlik vardı. Daha beş dakika önce herkes buradayken nasıl şimdi kimse yoktu? Aklımda bir sürü soru olsada, gerçekten yemek yemem lazımdı. Melek ile yavaşça merdivenlerden inmeye başladım. Yemekhaneye geldiğimizde masada tek başına oturan Yağız'ı gördüm.

''Yağız!'' cevap vermedi. Tekrar bağırdım, yine cevap vermedi. En sonunda arkasını döndü.

''Bana mı seslendin?''

''Yağız dediğime göre Çiçek'e seslendim. Tabi ki sana seslendim.''

''Her neyse, ne oldu?''

''Saraydaki herkes nerede ve sen neden burada tek oturuyorsun?''

Yutkundu.

''Mina sana anlatmadı mı?''

''Neyi?''

''Anlatmamış. Yani ondan dinlemen daha iyi olur.''

''Neden sen anlatmıyorsun?''

''Sindirmeye çalışıyorum. Lütfen Mina'dan öğren.''

Tek çarem bu olduğu için mecburen Mina'ya soracaktım.

''Rüya sen tek gitsen olur mu? Ben açım.'' Melek uzun yoldan gelmişti. Ve kim bilir ne zamandır yemek yememişti. Bu nedenle kafamı olumlu anlamda salladım ve Mina'nın odasına doğru ilerlemeye başladım. O anda aklıma bir şey takıldı. Hala hasta değildim. Berk'in gücünün çoktan bitmiş olduğunu sanıyordum. Berk ile bu konuyu da konuşmam lazımdı. O kadar çok konuşmam gereken konu vardı ki yetişemiyordum. Ama şuan önceliğim Mina'ydı. Mina'nın kapısının önüne geldiğimde durdum. Derin bir nefes aldım ve kapıyı çaldım.

''Gel!''

sesini duyduktan sonra içeri girdim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 08 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Rüyaların kabusu -Periler Diyarı 1.kitap-Where stories live. Discover now