11.Bölüm

17 4 0
                                    

''Ne demek kehanet? Çiçek beni mi kandırıyorsun? Şakaysa hiç komik değil.''

''Rüya ben çok ciddiyim. Bunu sana söylemem gerektiğini söyledi.''

''Çiçek diyelim bu gerçek. Neden kehanet bana değil de sana gelsin?''

''Rüya bende bilmiyorum ama kehanetlerin birleşmesi lazım.''

Çiçek'in yalan söylemediği çok belli oluyordu. Ama neden ona bir kehanet gelmişti anlamıyordum. Belki de her şeyin başı o olduğu içindi..

Kehanetleri birleştirince ne olduğunu hiç kimse bilmiyordu.  Sadece ortaya bir şifre çıkacaktı. İnsanların. Yani perilerin bildiği tek şey buydu. Her kehanet bize bilgiler verirdi. Ve eğer bu kehanetler birleşirse sırayla bütün gerçeklerin ortaya çıkacağına inanılırdı. Fakat bu sadece teoriden ibaretti. Ve kimse gerçeği bilmezdi.

Sabah kendiliğinden açılan gözlerimi güneşin yakıcı ışınlarından korumaya çalışarak avuç içlerimle gözlerimi kapadım ve o halde doğruldum. Üstümde dün geceden kalan rahatsız kıyafetlerim vardı. Bu nedenle ilk işim kalkıp dolaba yönelmek oldu. Dolabı açtım ve benim ve Berk'in bulunduğu her yerde olan yeşil kanat desenli bir takım giydim. Klasik numaralar. Kapıyı  açtım. Bu saray hakkında en ufak fikrim bile yoktu. Yanlışlıkla merdiven diye camdan inmezsem şükretmem lazımdı. Biraz koridorda boş boş dolandıktan sonra merdiveni bulabildim. Zemin kata inmeme lazımdı. Böylece mutfaktan bir şeyler aşırabilirdim. Son bir kaç gündür neredeyse ağızıma hiç bir şey girmemişti. Doğru düzgün su bile içmemiştim. Bu yüzden dün gece nasıl uyuduğumu bile anlayamamıştım. Normalde asla aç ve susuz uyuyabilen biri değildim ama o gece uyumuştum. Sanırım dördüncü kattaydık. Çünkü yanlış saymadıysam o kadar merdiven inmiştim. Sonunda giriş kata geldiğimde Tanıdık herkes aşağıdaydı. O kadar geç mi uyanmıştım gerçekten? Merdivenlerden indiğim sırada bütün gözlerin bana dönmesiyle birlikte biraz yavaşladım.

''Rüya sonunda uyanabildin.'' dedi Mina'nın bilmiş sesi.

''Hadi ama o kadar mı geç oldu saat?''

Berk  gülerek cevap verdi.

''Saat öğlen biri geçti Yeşil kanat.''

''O kadar uyudum mu gerçekten?''

''Uyudun'' dedi Çiçek'in enerjik sesi.

''Her neyse yemek var mı?'' Şu an bana sordukları hiç bir şey umurumda değildi. Çünkü açtım ve yemek yemek istiyordum.

''Mesela ne yemek istersiniz Yeşil kanat hanım?''

''Bol limonlu ve tuzlu yaprak sarması mesela? Bulgur pilavı da olabilir. Ya da patates salatası.''

Berk şok olmuş gözlerle bana bakıyordu.

''O-onlar yok. Başka bir şey iste.''

''Çupra balığı olabilir. Ya da şehriye çorbası.''

''Yahu Yeşil kanat hanım nasıl bulayım ben onları?''

''Ne var o zaman?''

''Yumurta var''

''Sevmem''

''Ballı ekmek?''

''Onu da sevmem''

''Mantar çorbası?''

''Mantar en nefret ettiğim şey''

''O zaman ne yersen ye daha ne bulayım ben sana?''

''Makarna salata-''

''Rüya sus daha yeni yemek yememe ramen acıktım nolur sus.''

''Tamam tamam. Ben mutfağı karıştırmaya gidiyorum.'' dedim ve mutfağa doğru ilerlemeye başladım.





Akşam saatlerinde dışarıda ufak bir fırtına çıkmıştı. Fakat çok büyük bir şey olmadığı için çoğu kişi önemsememişti. Sadece yağmur içeri dolmasın diye camlar ve kapılar kapanmıştı. En sevdiğim havalardan biri yağmurlu havalardır. Kendimi bildim bileli her yağmur yağdığı zaman dışarıda çıkar ve yağmurda şans eder, ya da pencerenin karşısında üstüme battaniye çekip kitap okurdum. Yine aynısını yapacaktım tabii ki. Fakat dışarı mı çıkacaktım yoksa kitap mı okuyacaktım? Şöyle bir dışarı baktım. Dışarı her baktığımda aklıma kötü anılarım geliyordu. Zaten hastaydım ve dışarı çıkarsam daha kötü olurdu. Bu nedenle içeride kalıp kitap okumaya karar verdim. Hemen bir çalışan çağırıp her zaman ki ilacımı ve su getirmesini istedim. Ve aynı zamanda kütüphanenin nerede olduğunu sordum. O ilacımı getirirken bende dönen başıma rağmen ayağa kalktım ve kütüphaneye doğru yürümeye başladım. Kütüphane çok büyüktü. İçinde her türden kitap vardı. Yine her zaman ki gibi elime kalın bir fantastik aldım ve odama döndüm. İlacımı gelmişti. Tadı çok kötüydü ama ömrümü biraz olsun uzatıp iyileşmenin yolunu bulmak istiyorsam içmek zorundaydım. Burnumu elimle tıkadım ve ilacı içtim. Ondan sonra ise kitabımın kapağını açtım ve okumaya başladım.


𓆦


Yaklaşık bir saat sonra sayfa yüze gelmiştim. Gözlerim yorulduğu için okumaya biraz ara verdim ve ana salona indim. Aşağıya yaklaştıkça bir kızın ağlama sesi geliyordu. Ne olduğunu merak ettim ve koşa koşa aşağı indim. Aşağıda bir kız oturuyordu gri saçları ve kahverengi kanatları vardı. Ohh.. Olamaz. Bu Çiçek.

Hızlıca yanına indim ve yanına oturdum.
"Neden ağlıyorsun Çiçek? Bir sorun mu var?"

Kızarmış gözlerini bana çevirdi.

Asla ama asla bu cevabı duymayı beklemiyordum.
"Rüya.. Mina.. "
"Mina? "
"Rüya Mina saraydan kaçmış!"

Mina saraydan kaçmıştı.

"Çiçek şaka mı yapıyorsun? "
"Hayır Rüya. Keşke şaka olsa ama değil. Bütün eşyalarını toplamış ve bir not bırakıp gitmiş"

Pantolonunun arka cebinden bir not kağıdı çıkarıp bana uzattı.

"İşte bu kağıt"

Kağıdı elinden aldım ve okumaya başladım.

Sevgili arkadaşlarım

Lütfen sarayı terk ettiğim için bana kızmayın. Benimde sebeplerim var. Konuyu çok uzatmak istemiyorum. Saraydan Güneş'i bulmak için kaçtım. Onun bir işler çevirdiğine eminim. Fakat Rüya, çok güveniyor ona. Bu nedenle bana çok kızacak ama eğer bir şey bulursam, bir kanıt getirirsem bana hak vereceksiniz. Çünkü ben bundan eminim.

                                                                               Sizi çok seven arkadaşınız

                                                                                              Mina

Rüyaların kabusu -Periler Diyarı 1.kitap-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin