Hepimiz hazırlanmak için odalarımıza koştuk. Yaklaşık 8 dakika sonra tüm tim helikopterin önündeydik.
"Şehit haberi vermek istemiyorum Ateş." Hepsinin gözlerinde hırs vardı. Hepsi vatan aşkıyla yanıp tutuşan aslanlardı. "EMREDERSİNİZ KOMUTANIM"
"Ateş timi helikopter bin!" Emrimle hepsi teker teker helikoptere bindi.
Yaklaşık 2 saatlik yolu bitirdik. Bir sınır karakoluna geldik. Buraya daha önce gelmiştim o yüzden beni tanıyorlardı.
Kapıda ki er bize baş selamı verip kapıyı açtı. İçeriye girer girmez Albay'ın odasına yöneldim. Kapıyı tıklatıp "Gel" emriyle içeriye geçtik.
"Yüzbaşı Umay Öztürk"
"Üsteğmen Yiğit Kara"
"Teğmen Emre Aydın"
"Astsubay kıdemli başçavuş Fırat Vural"
" Astsubay başçavuş Mustafa Kılıç"
"Astsubay Mert Kalem""Ateş timi göreve hazırdır."
_________
1 saattir yürüyorduk. "Ya komutanım, ne zaman bitecek bu yol?" Çömez dakika başı sorduğu soruyla bize yaşam belirtisi veriyordu sağ olsun.
"Ateş timi, burada onları izleyeceğiz. Mağaradan ayrılanların kıyafetlerini alıp içlerine sızacağız. Şimdi Çapkın ve Kara siz nöbet tutun sonra biz Emreyle sizden devralırız. "
Ağaçların altına oturup çantamızdan çıkardığımız konservemizi yemeğe başladık.
Kulağımızda kulaklık olduğu için nöbette olanlarda bizi duyabiliyordu.
"Komutanım iki kişi çıkıyor." Çapkın'ı yanıma alıp iki iti takip etmeye başladık. Biraz yürüdükten sonra oturup dinlenmeye başladılar. Mustafa'ya elimle işaret verip birinin boynunu kırdım. Sağıma bakınca Mustafa'nın çoktan adamı soymaya başladığını gördüm.
Kıyafetler bol olduğu için kamuflajımın üzerine giydim. "Biz hazırız." Time işaret verdiğimde onların elinde ki testileri alıp mağaraya doğru yürümeye devam ettik.
Mağaraya girdiğimizde 2 tane itin bir mağaranın önünde beklediğini gördüm. Esir alınan polisler orada olmalıydı. Kapıda ki nöbetçilere dönüp kalınlaştırdığım sesimle "Nöbet bizimdir." Dedim, onlar zaten gitmeye dünden razı oldukları için şüphelenmediler. Salaklar. Mustafa'yı herhangi bir durum için kapıda beklettim. İçeri girince gördüğüm adama şaşkınlıkla baktım. Toprak.
Hepsi bana nefretle bakıyorlardı. Beni terörist sanıyorlardı. Üzerimi çıkarmamla hepsi gözlerini kapattı. Onlara güldüm. "Bana bakın." Sözümle tereddütte etselerde hepsi bana baktı. Asker olduğumu anladıklarında rahat bir nefes verdiler. Elimi kulaklığıma götürdüm. "Atış serbest." Gidip en baştakinin elini çözdüm o da diğerlerinin elini çözdü. Kafamda ki iğrenç bez parçasını da fırlatıp atınca Toprak'ın bakışları arasında ezildim.
"Bittiler mı?" Time sorduğum soruya alayla gülerek Emre cevap verdi. "Bu salaklar anlayana kadar ohoo." Birkaç dakikaya kadar sesler kesildi. Kapıyı açıp etrafa baktım. Temiiiz.
Ben çıkınca onlarda çıkmaya başladı.
Bir yandan yürürken bir yandan da etrafa bakıyordum. Bir tane şerefsizin Toprak'a nişan aldığını gördüm. Onu vurmaya çalışsam yetişemezdim. Toprak zaten arkamdaydı. Koşarak onun önüne geçtim. Ve vuruldum.Ben vurulunca timden biri hemen onu da temizledi. Merminin şiddetiyle Toprak'ın üzerine düşmüştüm. Omzundan vurulmuştum ve kurşun hâlâ içerdeydi.
Timin sağlıkçısı Fırat abi gelip koluma baktı. Canım yanıyordu. Çok canım yanıyordu. "Abi çıkar artık şu kurşunu." Dişlerimi sıkarak konuşmamla Emre'nin yanıma gelmesi bir oldu. "Sakin ol."

YOU ARE READING
ALEV
Teen FictionNasırlı elleri, silah tutmaktan sertleşmiş, gözleri alışagelmiş kurşun, saçlarına karışan barut, hayallerini süsleyen şehadet... Umay'ın hayatı kendisine gelen telefona kadar bunlardan ibaretti. Sabah güneş doğmadan kalkar, gecenin zifirinde askerli...