*UmayYüzümdeki gülümseme Aras'ın söylene söylene kapıyı açmasıyla daha da büyüdü. Askerlerim teker teker içeriye girdiğinde içlerinden sadece bir tanesi bana yardıma gelmeyi akıl etmiş olacak ki mutfağa sadece biri geldi.
Emre.
Kocaman gülümsedi. "Ablama yardıma geldim." Gülüşüm artarken kollarımı onun koca cüssesine doladım, sıkı sıkı sarılmaya devam ederken o tedirgince Aras'ın gelip gelmediğini kontrol ediyordu.
Sonunda ayrıldığımızda aldıkları içecekleri dolaba koymasını istedim.
Emre, centilmenlikle bana yardım ettiği için yemekleri hemencecik hazırlamıştık ve şimdi sırada sofrayı kurmak vardı.
Dolaptan çıkardığım tabakları yerleştirecekken Emre sahte bir kızgınlıkla onları elimden aldı, ona alık alık baktığımı görünce omuz silkti. Tabaklara yemek doldurmaya başladığında gururlu bir anne gibi hissetmekten alıkoyamadım kendimi.
Gülümseyerek onu izlemeye devam ettim.Mustafa ve Mert birbirine durmadan sataştıkları için en sonunda Aras ikisine de bir güzel fırça atmıştı. İkisini de yanıma yardıma gönderdiğinde Fırat abi, Yiğit ve Semihle birlikte çam ağacını süslemeye devam ettikleri gelen seslerden belli oluyordu.
"Vay puşt! Burada Umay komutancığıma yağcılık yapıyor!" Diye söylendi Mustafa ve cümlesi biter bitmez ters bakışlarıma maruz kaldı.
"Belki de Emre senin aksine komutanını seviyordur Mustafa." dedikten sonra arkamı döndüm.
"Ne! Ben mi? Ben mi sizi sevmiyorum? Kim dedi? Kim demiş? Mert sen dediysen seni yerim sıçmam! Komutanım! Ben mi sizi sevmemişim? Allah'ım bayılacağım. Umay Komutanı'mı sevmeyen ölsün."
Nefes aldı.
"Sizi sevmiyorsam iki gözüm önüme ak-" Sözünü tamamlamasına izin vermeden ağzına tıktığım sarmayla yutkundu. Büyük bir zevkle sarmayı yedi. Bana yavru kedi bakışları atan Mert'e dayanamayarak bir sarma da ona verdim. İkisi enerji almış gibi masayı hazırlayan Emre'nin arkasından yardıma giriştiklerinde kıkırdadım.
İçeride ne yaptıklarına bakmak için salona adımladığımda Yiğit'i banyoda -kapı açıktı- aynaya bakarak kafasına dolanan süsleri çıkarmaya çalışırken buldum. Kırmızı, beyaz kurdeleleri ayırmaya çalışırken zorlandığını gördüm. Aslında kopartsa sorunu kolayca çözecekti ancak süslere zarar vermemeye çalışıyordu.
"Yardım edeyim mi?"
Biraz mahçup biraz da muhtaç şekilde baktığında içeriye girdim.
"Eğilsene oğlum, deve gibi boy var sende."
Güldü. Eğildiğinde saçlarını çekmemeye çalışarak süsleri tek tek ayıklamaya başladım. Sıkıldığı her hâlinden belliydi.
"Bunları nasıl doladın ya?" diye mırıldandım.
"Semih beceriksizi ağaca takacağına bana takmış!" Sinirle soluduğunda dudaklarımı birbirine bastırarak gülmemeye çalıştım.
"Neyi takmış sana?"
Aras gür bir kahkaha atarken söylemişti bunları. Ne zaman geldiğini anlayamamıştım bile ama bende kendimi tutamayarak güldüğümde Yiğit gözlerini devirdi.
"Bari siz yapmayın komutanım."
Aras kaşlarını ürkütücü bir şekilde çattı. Tabii benim için bir kediyi andırıyordu bu bakışı. "Herkes yapıyor da benim karım yapınca mı olmuyor Üsteğmen?"

YOU ARE READING
ALEV
Teen FictionNasırlı elleri, silah tutmaktan sertleşmiş, gözleri alışagelmiş kurşun, saçlarına karışan barut, hayallerini süsleyen şehadet... Umay'ın hayatı kendisine gelen telefona kadar bunlardan ibaretti. Sabah güneş doğmadan kalkar, gecenin zifirinde askerli...