Kısım 6 - LİSTE

21 2 2
                                    

Goebbels üç metre uzaktan kafama iki eliyle silah tutuyordu. Sıkmayacaktı... buna inanıyorum.

Gözlerimi kapattım. Sadece beklemek istedim, ne olacaksa olsun, asla ona kızamazdım.

Birden dört tane kurşun sesi geldi. İlk kurşun sesinde kendimi kasmış ve gözlerimi sonuna dek kapatmıştım. Dördüncü kurşun sesi geldiği ve kısa bi sessizlik olunca gözlerimi açma gereği duydum.

Goebbels suratıma bakıp gülümsemişti. "Özür dilerim... Ama sen bile inandıysan yapacağım şeyin de şansı artacaktı." deyince hafif mutlu hafif kızgın bir şekilde "Bana sıkmayacağını biliyordum aptal!" dedim. "Elbette öyledir." dedi sırıtarak.

Adamın onun kelepçesini çözdüğü kilidi alıp benim de kelepçemi açmıştı. Kelepçelerin kilidinin aynı olması garip ama benim işime geldi.

Kaptan olan adam sağ omzundan vurulmuş, adamlarında biri elinden diğeri ise karnından vurulmuştu. Son mermi nereye sıkılmıştı peki?

"Dördüncü mermi nereye gitti?" dedim. "Üçüncü mermiyi adam bana sıkacaktı ama ıskaladı. Dördüncü mermi bak burda." dedi ve tavanın duvara yakın kısmını gösterdi.

Adamların silahlarını alıp dışarı çıktım. İlk işim elimdeki silahları suya atmak oldu. Üç tane silah suya atıldı. Goebbels'e bir fikrim olduğunu söyledim, ne olduğunu sorduğunda beni takip etmesini söyledim.

İçeri girdik ve kelepçeleri alıp adamlara taktık. Kaptan kılıklı adamı da yakındaki bir halat yardımı ile bağladık. O sırada kaptanın telefonunu aldım. Kaptan bunu farketmemişti. Yerde bir tane poşet buldum, telefonları ve cüzdanlarımızı ona koydum.

Etrafa biraz bakınınca bir tane büyük bir can simidi gördüm. Goebbels'e dışarda beklemesini ve sıkı tutunmasını söyledim. İçeri, adamların bulunduğu odaya geri döndüm. Kontrol panelini az buçuk anlamaya çalıştım. Düğmelerden bazılarına bastım ve ileri doğru itebileceğim bir şey vardı, onu ileri doğru yavaş yavaş ittim. Her ileri doğru oynattığımda yat hızlanıyordu. Evet!

Sonuna kadar ittiğimde dehşet bir hıza ulaşmıştı. Goebbels'in yanına gittiğimde denize atlamamız gerektiğini söyledim. "Ne yaptın sen!" deyince "Sakin ol. Daha sonra neden böyle bişey yaptım söylerim. Sadece atla!" dedim. Atlamamız tehlikeliydi. Bu yüzden olabildiğince yan kısımdan atladık.

Hızlı bir şekilde bizden uzaklaşıyorlardı. Telefonlara su erişmemişti. Bir sorunumuz vardı, kıyıdan biraz uzaktaydık ve ayaklarım üşümüştü. Goebbels sıkıntı olmadığını, yüzebileceğimizi söyledi.

Can simidinin bir yanında ben, diğer yanında o vardı ve benim elimde de telefonların ve cüzdanların olduğu poşet vardı. Ara sıra dinlenerek yüzdük. Yarım saatlik bir yüzmenin ardından kıyıya ulaşmıştık.

Kıyıda biraz dinlendikten sonra hemen açık ve herkesin bizi görebileceği bir yere gittik, plaja gittik. Gölge bir yer bulup oturduğumuzda adamdan aldığım telefon birden çaldı. Goebbels ile ne yapacağımızı bilemedik. Özel numaradan birisi arıyordu.

İlk önce açmak istemesekte sonradan açtık ve hoperlöre aldık. "Merhaba Scarses. Görevini tamamladın mı?" dedi telefondan gelen ses. Ses yabancı değildi, bu Hans idi!

"Alo?" dedi. Ben tam cevap verecekken Goebbels benden önce "Merhabalar Hans. O eleman şuan yok. Biz yardımcı olalım." cevabını verdi. Hans "Anladım." dedi ve telefonu kapattı.

Bir şeyi başarmışız gibi gülümsedik. Hans... sen bizi yenemezsin.

Akşamüzeri olmuştu. Güneşin etrafa yaydığı tutunculuklara ve pembe bulutlara bakıp motele döndük. Ailelerimize bahçedeki çardakta oturacağımızı söyledik ve çardağa oturduk.

Elimizdeki telefona bakmak üzere masaya koyduk. Derin bir iç çekip besmele çektik. Telefon masanın üzerindeyken bakacaktık. Telefonu açtık, şifresi yoktu. Biraz karıştırınca birkaç dosya bulduk, §ØŊ PÅƘĘŤ. İsmi değişik oldugundan ilk onu açma gereği duydum.

Açınca önümüze isim, soyisim ve garip bazı şeyler yazıyordu. "Bunlar kordinat!" dedi Goebbels. İçinden birisi ayrı bir sayfada tek başına yazıyordu. Neden koskoca sayfada bir tek o vardı ki?

Telefonu fırlat... kafamın içinde birden bu ses belirince nedensiz bir şekilde dediğini yapma gereği duydum. Telefonu aldım ve motelin yanındaki 6 metrekarelik bir alana attım. Goebbels sinirlenerek nr yaptığımı sordu ve ensemden tuttu.

"Onun içinde neler vardı sende gördün! Neden böyle bişey..." sözünü bitiremeden attığım yerden bir patlama geldi. Telefon patlamıştı. Goebbels'e dönüp "Özür dilerim..." dedim. Haklıydı, sadece içimden geldiği için atmıştım ama hayatımız kurtuldu. İlginç...

Elimizde tekrardan hiçbir şey yoktu. Bu üzücüydü ama gerçekti. Babam mangal yapmış ve yemek vakti gelmişti. Goebbels'in babası da köfte yapmıştı. Herkes kendi masasına gitmişti ve birbirimize elimizdekilerden ikram etmiştik. Sohbet ederek yediğimiz yemek, günün en güzel şeyi olmuştu.

Yemekten sonra Goebbels'in ailesi gezmeye çıkmış ve Goebbels'i zorla yanlarına almıştı. Yatağıma yatıp kulaklığımı takmıştım. Müzik eşliğinde düşüncelerd dalıp uyumuştum.

Telefondaki isimler... isim gibi değildi, daha çok bir kod adı gibiydi. Hançer, Pilot, Kaz gibi isimler vardı, o koca sayfada duran kişinin ismi diğerlerinden daha farklıydı. PANDAEMONİUM. İsmi diğerlerinden farklıydı ve tanıdık... nerden biliyordum ben bunu?

Şimdi sadece uyumalıyım, bunu yarın Goebbels ile çözeriz...

Kod Adı - 53Where stories live. Discover now