✾ 32.

77 10 1
                                    




Baharın geldiğinin en büyük habercisi olan kar eriten rüzgarlar karanlığın hakim olduğu yoldu ağaç dallarını sallarken çıkan karmaşık ses içimi ürpertiyordu. Sanki rüzgar bağrındaki açık yaraların acısını boşlukta koşarak bastırmaya çalışıyor, yüzümüze çarparak bizimde canımızın yanmasına sebep oluyordu. Kışın bize veda eden soğuğu, sanki bahara düşmanmışçasına yeryüzünden çekilirken geçtiği yerleri talan ediyor üşüterek yakıp yıkıyordu.

Berkay ve babası ile çok iyi olduğunu söyledikleri organik meyve sularının olduğu ara caddelerde bir yere gitmiştik. Yoğun ısrarlarına dayanamamış ve onlara eşlik etmiştim. Kahveden sonra vazgeçilmezim olan vişne suyunu içmeyi tercih etmiş ve doğallığı karşısında büyülenmiştim. Nedense o dakikalarda yanımda Emir'in olmasını ve bu doğallığı onunla yaşamayı istemiştim.

Baba oğul uzunca sohbet ederken genellikle sessiz kalmış ve onları dinlemiştim. Nuri Bey'i gözlemliyor nasıl bir karaktere sahip olduğunu anlamaya çalışıyordum. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamış havanın çoktan karardığını fark edince kalkmak istemiştim. Beni bırakmak için ısrar etseler de bunu kabul etmeyip otobüsle en yakın durağa kadar gelmiştim.

Diğer erkekler ve Emir arasındaki en büyük farklardan bir tanesi de buydu. Ben ne kadar reddedersem edeyim Emir beni asla bırakmadan rahat etmezdi. İnadımın ve ısrarımın onu yenemediği en büyük nokta belki de buydu.

Yaklaşık kırk dakikadır yürüdüğüm bu yol sanki önümde uzuyor gibi hissettirirken düşüncelerimin yarısı Berkay'ların eski evinden oluşuyordu. Ben hemen başlamayı teklif etsem de baharın etkisini göstermesini istediğini ve güneşli havalarda eğlenerek birkaç arkadaşıyla bu işi yürüteceğini söylemişti.

Para meselesini konuşmak istediğinde üstünü kapatmıştım. Elbette çalıştığımı düşünmesi için bir para alacaktım ama asıl önemli olan aile meselemdi.

Düşüncelerimin kalan yarısını ise Emir oluşturuyordu. Ne yaptığını, nasıl olduğunu merak ediyordum. İçten içe kendime kızsam da bunun önüne geçemiyordum.

Uzun demir parmaklıkların önüne geldiğimde çiseleyen yağmur hızlanmıştı. Hafif ıslanmış olan bedenim sağanak yağışa maruz kalırken kenardaki küçük kapıyı açıp bahçeye girdim. Etrafta kimse olmadığını fark edince hızlı adımlarla eve doğru ilerlemeye başladım.

Karanlık başlı başına bir boşluktu. İnsanı yutacak gibi korkutuyordu.

Evin kapısının önüne geldiğimde kalın ve heybetli kapının açık olduğunu gördüm. İçim tarifsiz bir ürperti ile yoğrulurken, kapıyı biraz daha iteleyip içeride kimse olup olmadığına baktım. Görünürde etrafta ne Fatma Teyze nede bir başkası vardı.

Etraf karanlıktı ve sadece minik sarı lambaların aydınlattığı loş bir ortam vardı. İçeri birkaç adım attıktan sonra "Kimse yok mu?" diye sesledim fakat bir yanıt alamamıştım. Biraz daha ilerleyince karşı duvara yansıyan ateşin ışığını gördüm.

Harlanmış ateş sesi kulaklarımda iyice yer ederken biraz daha ilerledim. Ateşi görene kadar minik adımlarla yürürken soluk alma yetim yok olmuştu. Nefesim kesilmiş iliklerime kadar korkuyu hissederken korkusuz gibi davranmaya çalışıyor merakla ilerliyordum. Ateşin o ihtişamlı yansıması gözlerimi aydınlattığında retinamın yandığını hissederek gözlerimi biraz kıstım.

Dikkatle şöminede yanan ateşe bakarken aydınlattığı etrafta görünen kimse olmadığını fark ettim. Endişe zehirli bir yılanmış gibi kanıma sızmaya başladığında aklım bin türlü olasılıkla doldu. Emir'in arkadaşlarıyla görüştüğümüz akşam ihaleyi elinden aldığı adamın durumdan hoşnutsuzluğu geldi ilk aklıma.

TEHLİKELİ İNTİKAM Where stories live. Discover now