✾ 98.

29 2 1
                                    



FELAKET

Doğmaz sandığın gün doğar, geçmez dediğin gün geçer, bitmez dediğin iş biter. Ne için olmaz dersen aslında hepsi olur. Vakit öyle bir geçer ki yaşadığınla yaşattığınla yüzleşeceğin gün geldiğinde bu kadar hızlı geçtiğine inanamazsın.

Şu an geriye bakıp hiç geçmeyecek gibi hissettiğim o zamanların su gibi akıp gittiğini görebiliyordum. Her şeyin geride kaldığı, en önemli ana geldiğimiz bu zamanda sırtlanların arasında tek kalmış aslan gibiydik. Silahımız yoktu. Onlar daha kalabalıktı ve savunmasızdık.

Hakan Emir'i çözdükten sonra Süleyman'a yöneldiğinde Süleyman öfkeyle geri çekildi.

"Ne yani bu şerefsiz hainin bize yardım etmesine mi minnet edeceğiz?"

"Daha parlak bir fikrin var mı?" diye çıkışan Emir hızlı davranmaya çalışıyordu.

"Sana sormadım." diye bastırdı Süleyman. Gözlerini bana çevirdiğinde iç çektim. Başka çaremiz yoktu. Bunca insanın göz göre göre ölmesine müsaade edemezdim.

"Hesaplaşmamızı erteleyebiliriz Süleyman. Bende memnun değilim." dedim ve duraksayıp yutkundum. Beni anlamasını bekleyerek gözlerinin içine baktım. "En çok benim yaralandığımı tahmin edersiniz bu durumdan ama hiçbirinizin hayatı benim gururumdan kıymetli değil. Mümkün olduğunca hızlı uzaklaşın buradan."

"Ne demek uzaklaşın?" diye atıldı Süleyman. Tek kaşı havalanmış bana sorgulayarak bakıyordu.

"Ne diyorsam o." dedikten sonra kabul edip Hakan'a arkasını döndü ve ellerini çözmesine müsaade etti.

"Kininizi atmanız için inan geleceğim. Şimdi sadece gidin buradan." diyen Hakan herkesi tek tek çözdükten sonra telefonundan kameraları kontrol etti. "Çıkınca köşede iki adam var. Benden önden gider onları oyalarım. Koridorun sonunda boş bir oda var oranın camından atlayabilirsiniz. Biraz yüksek, bir yerinizi kırmazsınız umarım." dedikten sonra beline yöneldi ve silahını çıkartıp bana uzattı. "Umarım kullanman gerekmez." dedi iç çekerek.

Hakan'a karşı ne hissetmem gerektiğin bilmiyordum. Ona o kadar kızgındım o kadar kalbim buruktu ki bunu tarif bile edemezdim. Ama bir yanım ona kıyamıyordu. Oda tıpkı benim gibi içine doğduğu hayatı seçmemişti. Şu an bize yardım ederek aslında kendi hayatını tehlikeye atıyordu. Kadirin babası olmasına güveniyordu ancak çocuğunu düşmanlarının arasına yerleştiren bir adamın vicdanlı olması beklenemezdi.

"Sen ne yapacaksın?" diye sordum tüm kinimi kenara bırakarak. Daha sonra hesabını sorabilirdim. Cevap vermedi. Eğildi ve bacağının kenarından bıçak çıkardı. Doğrularak onuda Emir'e uzattı. "Lazım olur. Kinini almak istersen benim için de saklayabilirsin." derken gülümsedi.

"Bir dakika." diye çıkıştım. "Bizi bıraktıktan sonra seni öylece bırakmazlar. Sende bizimle geleceksin."

"Sinirlerime hakim olmaya çalışıyorum ama haini mi koruyorsun şu an?" diye çıkışan Süleyman'a öfkeyle baktım. Hain olduğu bir gerçekti ama onu öylece arkamda bırakamazdım. Bu benim karakterime yakışmazdı. Ben acımasız birisi değildim. Doğuştan katil hiç değildim. Ben bu hayata sürüklenmiş ve mecbur bırakılmıştım. Hakan'da tıpkı benim gibiydi. Kızabilirdim ama bunun için onu suçlayamazdım.

"Tıpkı onun şu an bizi koruduğu gibi." diye itiraz istemediğimi belli ederek bastırdım.

"Gelemem." dedi karşı çıkıp. "En azından şimdilik. Birinin onları oyalaması lazım." dediğinde yavaşça kapıya yöneldi.

"Emir kardeşimi almadan gitmem ben." dedim kulağına fısıldayarak. "Sen onlarla git."

"Seni bırakacağımı mı düşündün sahi sen şu an? Saçmalama Bal kızım. Söz veriyorum kardeşin için döneceğiz ama bugün mümkün değil."

TEHLİKELİ İNTİKAM Where stories live. Discover now