2. BÖLÜM

7.3K 474 342
                                    

Tenimde gezinen soğuğun elleri, ruhumu üşütüyordu. Tenimde gezinen onun elleri, ruhumu ısıtıyordu. 

Sıcak kollar arasına hapsolmuş, nefes alamıyor gibiydim. İnce bir sızı yayılıyordu bedenime. Sızı, ara sıra benden uzaklaşıyor gibi olsa da geri dönerek daha sert bir şekilde çarpıyordu bedenime. Bulunduğum yerde kıvrandım uyku mahmuru bir hâlde. Yatağa gömülen başımın bıraktığı çökük bir çukur oluştu. Başımı, o çukura çökük ruhumla birlikte gömmek geldi içimden. Fakat şu an da daha büyük bir sorunum vardı. 

Ben neredeydim? 

Gözlerimi hafifçe aralamaya çalıştım fakat başarılı olamadım, sızlayan başımın ağrısı gözlerime vurmuştu sanki. Mavi gözlerimi, yumruk yaptığım ellerimle ovuşturdum. Başımı yan tarafıma çevirdim zorlukla, araladığım gözlerime çarpan bedenlerle irkilerek yatakta geriledim. 

Yanımda Çisil yatıyordu.

Başında bekleyen bir adam vardı ve ben bu adamı tanımıyordum. 

"Korkma." dedi sakince ve dümdüz bakan gözlerini, yüzümün her köşesinde dolaştırdı. Gözlerini benden çekip ayakta dikilen bedeniyle yatağa doğru yaklaşıp Çisil'in üzerini örttü ve orada, yatakta kalan küçük boşluğa oturdu.

"Kimsin sen?" diye sorduğumda tekrar baktı yüzüme. Siyaha çalan -siyahı çalan- gözleri hayal kırıklıklarına ev oldu. Gözlerinde beliren hayal kırıklığı da neyin nesiydi? Hayır, yanlış. Neyin sesiydi? Gözlerinde bir haykırışın çığlığı vardı. Duymuyordum ama görüyordum gözlerindeki çığlığı, haykırışı. 

Derince yutkundu. O siyahı çalan gözlerinde gördüklerimi görmeyeyim diye gözlerini kaçırdı. Derin bir nefes aldı ve boğazını temizledi. Hareketlerini, bakışlarını sıradanlaştırmaya çalışıyordu, bu çok açıktı. 

"Altemur," dediğinde bu isim bir yerden tanıdık geldi. "Altemur Koralp." Derin bir nefes alıp rahat bir pozisyonda oturuşa geçtim yatakta. 

"Seni tanıyorum," dediğimde gözlerinde yer edinen parıltılar gördüğüme yemin edebilirim. 

"Nereden tanıyorsun?" diye soran sesinin titrediğini fark ettiğim kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. Sesi titriyordu. Boğazını temizledi. Tekrar kaçırdı benden siyahı çalan gözlerini. "Nereden tanıyacaksın ki?" Onu tanıyor olmamı isteyen bir tını vardı sesinde, gözlerinde. 

Gülümseyerek, "Çisil ve Erin'in ağabeyisin." dedim. 

Siyahı çalan gözlerindeki parıltılar kayboldu, gözleri karanlığa mesken oldu. 

Bu defa çalan bendim, ama neyi? 

Sözlerime bir karşılık vermedi, ilk anki gibi ifadesiz, dümdüz hâline geri döndü. Şimdi ne yapacaktım? Kalkıp gitmeli miydim? Çisil'e baktığımda üzeri değiştirilmişti ve hâlâ uyuyordu. Ağabeyi ise hemen yanı başındaydı, ona sevgi ve şefkat dolu gözlerle bakıyordu. 

Susmak istemedim ama olmadı. Dayanamayarak, "Onu çok seviyor gibisin." dedim ancak hemen sonra cümlemi düzelttim. "Onu çok seviyorsun." Gözlerinde büyük bir şefkat, dudaklarında kocaman bir tebessüm belirdi. 

ACIYA SUSAN ÇIĞLIKLARWhere stories live. Discover now