5. BÖLÜM

5.3K 282 199
                                    

Bir uçurumun eşiğindeyim. Dibi görünmeyen, tenha, sisli ve birazda bizli uçurum.

Bir uçurum sert kayalıklarıyım. Yağmur yağıyor; önce ıslanıyorum, zaman geçtikçe üzerimde biriken sular can suyum oluyor ve yeşeriyorum. Güçlü, sert, amansız bir fırtına alabora ediyor beni; çakılıyorum uçurumun dibine, en ücra yerine. Zihnimin daracık duvarlarında çanlar çalıyor, kendi benliğimi kaybediyorum.

Hayır, kendi benliğimi değil yalnızca.

Her şeyimi kaybettim.

Küçükken, henüz annemin nefretinin ve babamın kötülüğünü fark etmeden önce, babam beni karşısına alıp ve şunları söyledi: "İnsan en çok kendini kaybeder, kendinden kaybeder." Dili ağzının içinde yuvarlanıyordu, iki cümleyi bir araya zor getiriyordu, sarhoştu. Kibritçi Kız'ı okumayı bırakmıştı ancak ilk kez sızdığı için değil, konuşmak için kitabı öylece bırakmıştı. Baş ucu lambasından yayılan turuncu ve sarı arasında kalmış, alengirli ışık buketleri odayı az da olsa aydınlatıyordu. "İnsanlar bencildir. İnsanın en büyük düşmanı kendisidir. Yanmaktan korkuyorsan karanlığa mahkûmsun demektir. Kendi ışığından kaçıyorsan yalnızca karanlığa mahkûm olmazsın, aynı zamanda karanlığın kendisi olursun." diyerek devam etmişti konuşmaya. Annem ortalıkta görünmüyordu, o gece babamla kavga etmişlerdi ve babam zaten ya salonda ya da bir duvar dibinde sızıp kalacaktı.

O, bu sözleri kurduğunda henüz yedili yaşlarımdaydım. Bu sözleri anlamak ya da bir yere koymak benim için zordu fakat şimdi, tam şu anda durup da geçmişe baktığımda ona hak veriyorum. İnsanlar bencildi. İnsanlar kötüydü. İnsanın en büyük düşmanı kendisiydi. Hayır, eksik. En büyük düşmanlık insanlıktı.

"Acı duyabiliyorsan canlısın. Başkalarının acılarını duyabiliyorsan insansın." der Lev Tolstoy. Acı duyabilecek kadar canlıydım fakat başkalarının acılarını duyabilecek kadar insan mıydım, tartışılır. İnsanlığımı yitirmiş gibiydim daha çok, insanlığımı yitirmeme sebep olmuşlardı. Bana insanlığımı yitirtmişlerdi. Solmuş, sararmış, yıpranmış ve biraz da köşeleri kıvrılmış roman sayfaları gibi hissediyordum. Zamanla rengimi yitirip solmuştum, zaman beni yıpratmış ve sarartmıştı; artık içe doğru kıvrılıyordum yavaş yavaş, gece vaktinde dem yük oluyordu bana. Fakat yine de ayak uydurmaya çalışıyordum düzene.

Yorgun, uykusuz, mahvolmuşum. Göz altlaım morarmasın diye soğuk sulara tutuyorum yüzümü. İçten içe ölüyor olsam da aptal aptal gülüyorum etrafa. Nereye kadar sürecek, bu eziyet nereye kadar sürer? Sorularımın bir cevabı yok içimde, öyle ki ölüme gebe kalmışım. Dopdolu bir zihin, kapısız bir ruh ve penceresiz bir kalp... Darmadığın her yer, darmaduman, bitap içinde. Ben neresindeyim bu işin bilmiyorum, bihaberim kendimden.

Keşkelere sığdırıyorum şimdilerde her şeyi.

Keşke hiç tanımasaydım kendimi.

ACIYA SUSAN ÇIĞLIKLARWhere stories live. Discover now