45. Bölüm "Sen gitme kal, bu kalp boş kalmasın"

896 60 15
                                    

Saat 12'yi geçtiğine göre bugün pazartesi. Bu yüzden yeni bölümü paylaştım gitti :)

Bölümde geçen ikinci şarkıyı koydum. Dinlemenizi tavsiye ederim. Umarım beğenirsiniz iyi okumalar ;)


Prova bittiğinde koridorlarda ağır ağır dolaşırken Taner'i gördüm. İki çift lafı hak ediyordu. Arkasında durup boğazımı temizler gibi yaptım. Beni görünce "Ooo güzellik hayırdır muhabbetimi mi özledin?" diye sordu. Gözlerimi devirdim. "Ne hakla benim telefonumu açarsın?" diye sordum. Güldü "Fark ettin demek. Sen röntgen çektirirken çaldı bende açtım" dedi çok basit bir şey söyler gibi. Sinirden güldüm. Bakışlarıyla bir yeri işaret etti "Yoksa birilerini kıskandırmak için beni mi kullanıyorsun?" diye sordu. "Saçmalama öyle olsa niye bu konuda konuşayım" derken işaret ettiği yere baktım. Özgür bizi izliyordu. Ben ona baktığım anda uzaklaşmaya başladı.

Ama hayır bu sefer sessiz kalmayacaktım. Arkasından ilerlemeye başladığımda Taner "Peki o zaman sen de kendine iyi bak" dedi. Açıkça söylemek gerekirse umurumda bile değildi. Bacağımdaki askı beni yavaşlatıyordu ama ben nereye gideceğini biliyordum.

Özgür kütüphanenin kapısından girdiğinde özel mekanımıza veya mekanına her neyse ilerlemeye başladı. Beni fark ettiğinde "Niye geldin? Sohbet baya güzeldi herhalde gülüşüyordunuz" diye tersledi. "Özgür kimden bahsettiğinin farkında mısın sen?" diye karşılık verdim. Tamamen saçmalıyordu. "Bilmem, dün de yanında o yok muydu? Baya yakınsınız herhalde" dedi alaycı bir tavırla. Bacağımı gereğinden fazla zorladığım için yorulmuştum. Ağrıyı geçiştirmek için bir adım geri attım. Bu Özgür'ün askı yüzünden pantolonumda oluşan şişkinliği fark etmesine sebep oldu. Biraz sakinleşmişti. Düz bir sesle konuşmaya çalıştım. "O zaman yanımda sen olsaydın" dedim boğazımdaki yumruyu yutkunarak götürmeye çalıştım. Sessiz kaldı. Cevap veremezsin tabi... "Şimdiye kadar yalnızlıktan yakınıp durdum ama hiçbiri dün yaşadığım gibi değildi. Ben yerde acıdan ağlarken yanımda kimse yoktu. Bense keşke Özgür yanımda olsa diyordum" dedim kafamı kaldırıp doğrudan gözlerinin içine bakarken. Kafamı aşağı yukarı sallarken "Haklıydın ben gerçekten de çok safım" dedim ve ağır adımlarla uzaklaştım.

Her ne kadar üzülsem de içimdekileri dökmüştüm ortaya. Tek umudum er ya da geç aklının başına gelmesiydi. Çünkü o beni tanıyordu... Kendisi sırf inat uğruna yaptıklarına devam ederken benim öyle yapmayacağımı biliyordu. Yani öyle olmalıydı...

~~

3 gün sonra...

Bugün cumartesiydi.

Kütüphanede konuşmamızın 3 gün sonrasıydı.

Hiçhane kafe açılışıydı.

Sahneye çıkacağım ilk gündü.

Evet 3 gündür Özgür'le konuşmuyorduk. Bu saçmalık bitecek miydi yoksa sonsuza kadar devam mı edecekti hiçbir fikrim yoktu. Provalara bile gelmiyordu. Dünkü son provaya gelmişti sadece. Ama birkaç kez göz göze gelmekten başka bir şey yapmamıştık.

 Aynanın karşısına geçmiş kendime çeki düzen vermeye çalışıyorum. Yere kadar uzanan salaş bir siyah etek üstüne de siyah yarım kollu bir tişört giydim. Çok mu sadeydim? Sonuçta bir kafe açılışı değil miydi? Düzleştirdiğim saçlarımı düzeltirken bir ıslık sesi duyuldu. Hilal gülerek "Vay vay vay" dedi. İstemsizce güldüm "Üf Hilal git erkek arkadaşına ver şu tepkileri" dedim. "Sen merak etme onun yanından geliyorum zaten" dedi göz kırparak. Ardından kapı tıklatıldı. Ve grup içeri girdi. Hazırlanmak için küçük bir oda vardı. Kız olduğum için ben tek başımaydım ama onlar benden önce hazırlanıp çıkmışlardı. Onların üstünde de siyah kot ve lacivert tişört vardı. Şöyle bir bakış attığımda Harun dışında herkesin burada olduğunu gördüm. Sarp kolunu Emel'in omzuna atmıştı. Berk ise direk Hilal'in yanına gelmişti. Bana ufak tefek övgülerde bulunduklarında hafifçe kızarıp teşekkür ettim. Özgür'le göz göze geldiğimde ne yapacağımı bilemedim.

KÜTÜPHANEWhere stories live. Discover now