|2|

2.9K 320 182
                                    

Evden zorda olsa çıkmayı başarmış eve gitmek için ilerliyordum.
Yolumu bilmiyordum, yönümü kaybetmiştim. Sırtımdan süzülen kanları hissedebiliyordum. Ayaklarım kaldırmıyordu bedenimi. Atın beni buraya getirdiği yola döndüm.
Hatırlamıyordum, nasıl geldiğimi bilmiyordum. Çaresizlikle etrafa bakındım. Gecenin bu saatinde ve bu karanlıkta, ay bile aydınlatmıyordu çevremi. Hava soğumaya başlamıştı.
Eve tekrar girmek istemiyordum fakat dışarıda kalmam temkinli değildi. Ormanın içinde yapılmış, kırık dökük bir ev ne kadar temkinli olabilirdi zaten?
Yürüyecek gücüm kalmamıştı. Olabildiğince hızlı adımlarla ilerleyip eve girmiştim. Her yer karanlıktı ama en azından bir çatının altındaydım. Yere çöktüğümde bacaklarımı kendime çektim. Beton olan yere uzandığımda hissettiğim soğuk, bedenimi titretsede duruşumu bozmadım. Gözlerim yaş akıtmaktan yorulmuş gibi yavaşça kapanıyordu. Uyumak istemiyordum, korkuyordum fakat göz kapaklarıma düşen ağırlıkla gözlerimi son kez kapatmış ve kendimi ölümcül karanlığın içine hapsetmiştim.

-

Gözlerimi açtığım gibi kendimi bir yer yatağında bulmayı beklemiyordum. Rahatsızca doğrulup etrafıma baktığımda hemen karşımda gördüğüm adamla irkilmiştim.
"Ah! Korkma benden, sana zarar vermem." Demesiyle onu başımla onaylamıştım.
"Siz kimsiniz?" Dedikten sonra aklıma yaralı sırtım gelmişti. Biraz olsun kurumuş olmalılardı. "Bunları sonrada konuşabiliriz güzel çocuk, belli ki yaralısın. İlk önce şu sırtındakileri halledelim." Bana 'güzel çocuk' diye hitap etmişti. Ona gülümsemeye çalışıp elinde gördüğüm merhem için parmaklarımı uzatmış, almak için izin istemiştim.
"Eğer müsade edeceksen, ben süreyim."
Tedirginlikle düşünmüş, yine aynı şekilde başımla onaylamıştım.
Arkamı dönmüş ve yerdeki bez parçasını sımsıkı tutmuş, fazla acımamasını dilemiştim. Merhemin soğukluğunu tenimde hissettiğimde vücudum titremişti. "Yaraların kesiğe dönüşmüş resmen, kim bu kadar yaktı canını?"
Gözlerimin dolduğunu farketmiş ve hemen kendimi toplayıp cevap vermiştim. "Kral, kral Kim Taehyung."
Adamın iç çektiğini duymuştum.
Parmaklarının yaralarıma baskısı sonucu kısıkça inlemiş ve elimin altındaki bezi sıkmıştım.
Bu tenimi fazlasıyla yakıyordu.
"Merhemin etki göstermesi uzun sürmez. Kuruduktan sonra sararız."
Ona minnettar olduğumu dile getirmiştim.
"Bu kulübenin sahibi olmalısınız." Demiş ve adama doğru dönmüştüm.
"Bu topraklardaki herşeyin sahibi kraldır, çocuk. Bu ev, bu topraklar, saraylar, ve halk." Sıkıntıyla nefes vermiştim. "Ben onun amcasıyım."
Şaşkınlık ile korku beynimi ele geçirirken tek yaptığım öylece durmak oldu. "Benden korkma lütfen. Kral, bu ülkeyi yönetmeye başladığından beri senin gibi çok çocuğun yaralarını sardım. Kralın buraya her getirdiği çocuk sabahında ölü bulunurdu fakat sen yaşıyorsun."
Ölüm onlara niye bu kadar sıradan geliyordu?
"Kral neden benim gibileri buraya getiriyor?" Diye sordum kaşlarımı çatıp.
Hüzünle gülümseyip sağ elini omzuma koydu hafifçe. "Bir kızım vardı, 13 yaşına gireceği gün, kral onu tamda burda katletti. Gözlerimin önünde, defalarca vurdu, dayanamadı bedenine ulaşan darbelere. Sabaha kalmadan kollarımda kapattı gözlerini."
Şaşkınlıkla aralanan dudaklarımı birbirine bastırmış ve adamın dolan gözlerine bakmıştım uzunca. "Kızım arkadaşından hoşlandığını söylemişti. Yapma dedim, kral affetmez dedim fakat askerler tarafından yakalanmışlar." Dediğinde kızının eşcinsel olduğunu anlamış ve bakışlarımı yere indirmiştim.
Onlarca hayatı, acımasızlık hissinin arkasına saklıyordu, onları orada hapis ediyordu. "Kral her eşcinseli buraya getirmez, nadir oluyor ve bunu zevk aldığı için yapıyor." Adamın bu sözüne sinirlenip hızla cevap vermiştim.
"Bir insanın nefesini sonsuza kadar kesmenin güzel birşey olmadığını öğrenmediği sürece bu ülkeye doğru düzgün hükmedemiyecek!"
Adam başını iki yana hafifçe sallamıştı.
"Sen, bir erkeği mi seviyorsun? Neden buraya geldiğini tahmin ediyorum fakat yine de sormak istiyorum." Dediği an aklıma Yoongi ve Jimin gelmişti.
"Kuzenlerimi öldürdü, karşı çıktım."
Dalgınca bana bakmıştı. "Bu zamana kadar karşı çıkan kimse olmamıştı. İçindeki öfke bile olsa işin ucunda ölümün olduğunu bilmen gerekirdi."
Sabrım taşıyordu. İnsanlar kralın bu yaptıklarına alışmış durumdaydı.

"Annem ile babamda karşı çıktıkları için öldürüldü. Böyle yaptığı sürece halkı ona kin besleyecek." Demiştim hızla. Gülümsemişti garipçe. "Gençsin, kendine yazık etme. Bir daha kralın gözüne gözükmezsen sıkıntı çıkacağını sanmıyorum." Daha fazla konuşma gereği duymamıştım. Sessiz kaldık.
Adam ayağa kalkıp elbise sandığından giyinmem için bir kaç parça çıkarmıştı.

Kıyafetleri üstüme geçirmem için oldukça yardımcı olmuş ve elime bir torba tutuşturmuştu. "Seni adamlarım evine götürecek. Açsındır, al bunları."
Ona gülümsemeye çalışmıştım.
"Herşey için minnettarım. Sağlıkla kalın.."

Evden dışarı çıktığımda beni bekleyen 3 adamı ve 3 atla karşılaştım. Bir tanesi bana doğru adımlamıştı. "Efendim, benim atımla geleceksiniz." Onu başımla onayladıktan sonra hemen arkasındaki ata yaklaşmıştım. Bembeyazdı, gözleri dümdüz beni bulmuştu.
İlk önce sahibi binmişti ata. Adam bir elini bana uzatmış ve arkasına binmem için destek vermişti. Yavaşça ilerlerken dengemi kaybetmiş, adamın bedenini sarmıştım. "Af dilerim, isteyerek olmadı."
çok geçmeden cevap almıştım.
"Tutunabilirsiniz.."

Oldukça yavaş gidiyorduk. Bir ara dinlenmem için atları durdurmuş, karnımı doyurmamı beklemişlerdi. Hayatımda hiç görmediğim muameleyi görüyordum tamda şu an.

Evimin önünde durduğumuz an gözlerim dolmuştu. Hyungumu çok özlemiştim.
Arkasında yolculuk yaptığım adam beni attan indirmiş, karşımda durmuştu.
Teşekkür mü bekliyordu?
"Teşekkür ederim." dedim zorlukla.
"Teşekküre gerek yok."

O zaman niye aval aval bakıyorsun?

"Adınızı öğrenebilir miyim?"

"Jeon Jungkook."

"Memnun oldum Jungkook."

"Sizin adınız?"

"Bunu bir dahaki karşılaşmamızda öğrenirsiniz belki. Sağlıkla kalın."

Atına binip gözden uzaklaştığında bende evime girmek için ilerlemiştim. Kapıyı çalıp beklemeye başladım. Ben yokken evde Jimin olurdu. Jin hyunga o bakardı fakat evde kimse yok gibi gözüküyordu.
Kapının yanındaki küçük pencereden bakmıştım içeri. Kimse yoktu evde. Jimin'in evinde olabilirlerdi. Havanın soğukluğu tenimi sıyırıp geçiyordu. Evin arkasındaki çiçek bahçesinde dolandı gözlerim. Gördüğüm yüz ile öylece kalmıştım. Kralın burda ne işi vardı? Sırtımdaki yaraların sızladığını hissediyordum. Başı bana döndüğünde içimdeki korku bulutları her bir yanıma dağılmış durumdaydı. Ne yapacağımı bilmiyordum. Kaşları çatılmıştı.
Bana doğru geldiği her bir adımına lanetler getirirken ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Ondan çok korkuyordum ve bu gerçek canımı daha da acıtıyordu. Tam önümde durduğunda bakışlarımı yere indirdim. "Buraya nasıl geldin?" Konuşursam ağlardım, sesim titrerdi. Bunu istemiyordum. Kralın karşısında güçsüz durmak istemiyordum. Kendimi toparlayıp konuştum. "Amcanız.." Gözlerimi gözlerine sabitlediğimde ifadesizce bakıyorduk birbirimize. Merhametten yoksun bakışları gözlerimi kemiriyordu. Öfkelenmeme sebep oluyordu.
Arkamı dönmüş gidecektim ki sesini duydum.

"Sarayımda çalışmaya başlayacaksın."

_

_

_

Umarım sevmişsinizdir hikayeyi.
Aslında bu kurgu bende aylar öncesinde taslaklarda kalmıştı. Yarım kalmasın diye tamamlamak istedim. Kafamda hikayenin gidişatıyla alakalı çok bişey yok. Okuduğunuz için çok fazlaca teşekkür ederimm.

You Are My KingOnde histórias criam vida. Descubra agora