1.0

834 75 1
                                    

"Enfâl," diyerek beni dürten annemin zoruyla yavaş yavaş gözlerimi araladım. Gece çok geç uyuduğumdan dolayı hala çok uykum vardı ama annem bunu bilmediği için sabahın köründe uyandırmıştı beni.

"Anne, izin ver biraz daha uyuyayım. Çok uykum var," dediğimde aralık gözlerimle kaşlarını çattığını zar zor görebilmiştim.

"Neden, uyumadın mı tüm gece?" dedi şüpheci bir sesle.

"Dizi izledim anne, şimdi rahat bırakacak mısın beni?" 

"Kaç kere söyledim sana uykunu aksatma diye!" 

"Sabah sabah bunu mu tartışacağız anne? Lütfen rahat bırak beni," konuşmaya biraz daha devam edersek anneme patlayacaktım. Uyku benim kırmızı çizgimdi çünkü. O da bunu bildiğinden sessizce odamdan çıktı. Tam mutlulukla uykuma devam edecekken odamın tekrar kapısı açıldı.

Ya sadece bir gün beni rahat bırakamazlar mıydı? Doya doya uyuyamıyordum bu evde. Sırf bunun için bile ayrı eve çıkabilirdim. 

Gözlerimi tekrar açarak odaya girenin kim olduğuna baktığımda tüm uykum kaçmıştı. Abim kapının eşiğinde kararsız bir şekilde bekliyordu. Bir anlık halimize üzüldüm. Öz abim odama girmeye çekiniyordu. Hem de benim saçma sapan triplerim yüzünden. Bu gerçek kendime daha fazla sinirlenmeme neden olurken yatakta doğruldum.

"Gel abi," dedim son kelimeyi vurgulayarak. O da bundan cesaret alarak yatağımın dibine geldi. Oturup oturmamak arasında kalmıştı. Bunu gözlerinden anlayabiliyordum.

"İstersen otur abi." Özellikle abi diyordum. Onun benim abim olduğuna gururu bırakmam gerektiğini kendime hatırlatmak adına. Abim yavaşça yatağa oturduğunda konuya nereden gireceğini bilmiyordu. Bu yüzden bu işi ben yüklendim.

"Verdiğim tepki fazlaydı. Özür dilerim abi. Bir anlık sinirle sana fazla yüklendim. Yapmamalıydım. O anda kendimi senin yerine koyamadım. Üzgünüm," dedim gözlerimin dolmasına engel olmayarak. Dışarıdan pek öyle gözükmese de birbirimize çok düşkündük. Abim yutkundu ve bir anlık bakışlarını yere indirdi. Gözleri dolduğunda hep böyle yapardı. 

"Ben özür dilerim. Herkesin ortasında sana bağırmam doğru değildi. Kendi gururumu düşüneceğim derken seninkini göz önünde bulunduramadım. Bir abi olarak bunu düşünmem gerekiyordu." 

Sözleri bittiği anda kollarımı boynuna doladım. Aynı şekilde karşılık verdiğinde gözümden yaş akarken aynı zamanda yüzümde bir gülümseme peyda olmuştu. Ne kadar kırılsak da birbirimize, bu kadardı işte bizim küslüğümüz. Bu kadar sürüyordu ancak. 

Abim saçlarımı öpüp ayrıldığında ikimiz de birbirimizin yüzüne bakmaya çekiniyorduk. Hep böyle oluyordu işte. Barışsak bile bir süreliğine küsmüşüz gibi devam ediyorduk. Yine de en azından bu konuşmayı yapabilmiştik.

"Hadi, annem kahvaltıyı hazırladı," diyerek ilk konuşan o oldu.

"Tamam, sen in ben banyodaki işlerimi halledip geleceğim," dediğimde başıyla onaylayarak odamdan çıktı. Ben de uykum dağılmış bir vaziyette banyoya girdim. Yüzümü yıkayıp kendimi bir süre aynadan inceledikten sonra dağılmış saçımı toplayıp mutfağa geçtim. 

Klasik bir pazar kahvaltısı zamanıydı. Esneye esneye kendi sandalyeme oturduğumda tüm aile tamamlanmıştı. Hiçbiri ben masaya oturmadan başlamamıştı.  Ben oturduğumda herkes kendi kahvaltı tabağını yemeye başladı. Annem yine bir şeyler anlatıyordu ama odaklanamıyordum. Aklım dün gecedeydi.

Dün Shawty bana yazmasaydı o adamla ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Shawty gelmeseydi o polisleri nasıl atlatacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Kısaca dün gece hep benim arkamı toplamıştı. Gecemin kurtarıcısı olmuştu. 

O anda aklıma Berra geldi. Dün gece ne yaptığını merak etmiştim. İyi miydi? Aceleyle masadan kalktığımda tüm ev halkının gözleri bana dönmüştü.

"Hayırdır kızım, bir şey mi oldu?" diye sordu babam. Ne cevap vereceğimi düşündüm.

"Arkadaşımı çok acil aramam gerekiyor," diye geveledim. Babam kaşlarını çattığında dudaklarımı dişlememek için zor durdum.

"Nasıl bir aciliyet bu kızım?" diye sordu sorgularcasına.

"Dün arkadaşımın durumu kötüydü. Nasıl olduğunu merak ediyorum," diye açıkladım sakince.

"Tamam kızım, otur kahvaltını yap öyle ararsın arkadaşını." Bu sözlerin üzerine yerime oturmak zorunda kaldım. Babam da en az benim kadar inattı ve onunla başa çıkamıyordum. Şimdilik.

Kahvaltı faslı hızlı bittiğinde masayı öylece bırakıp yukarı çıktım. Telefonumu elime aldığımda tonla mesaj olduğunu gördüm. Çoğu gruplardandı. O yüzden onlara hiç bakmadan Berra'yı aradım. Telefon uzun bir çalıştan sonra açıldığında rahat bir nefes aldım. 

"Niye hemen açılmıyor bu telefon," dedim kızarak.

"Son anda fark ettim aradığını. Özür dilerim."

"Bir daha olmasın," dedim şakasına. "Nasılsın?"

"Daha iyiyim. Dün gece iyi ki yanımdaydın. Sen olmasan ne yapardım inan bilmiyorum." İçten çıkan sesi istemsizce gülümsetti beni. 

"İyi olmana sevindim. Biliyorsun, bir telefona bakar yanında olmam. Bunu aklından çıkarma güzelim."

"Teşekkür ederim." 

İki kelime. Onlarca düşünce. İki kelime. Yüzlerce duygu. İki kelime. Sonsuz bir bağ. İki kelime tüm bunları içine alıyordu. Berra ile aramızdakiler oldukça derindi. Kelimelerle ifade edilemeyecek türden. 

Sessiz kaldım. Ama bu sessizlik aramızda çok şey ifade ediyordu. Beni anladığı için telefonu kapadı. Biri bana teşekkür edince ne cevap vereceğimi bilmiyordum ve o bunu bildiği için bir şey demeyerek telefonu kapamıştı. Onu en çok da bu yüzden seviyordum. Sessizliğimi bile anlıyordu.

Telefonumu tam yatağa fırlatacağım anda bir bildirim daha geldi. Bu sefer ki gelen mesaj Shawty'dendi.

Shawty: Uyandın mı?

Siz: Uyanalı çok oldu

Shawty: O kadar az uykuyla nasıl yetineceksin

Siz: Yetinmeye çalışacağım

Shawty: Biraz daha uyu istersen

Siz: Uykum kaçtı

Siz: Uyuyamam bundan sonra

Shawty: Abinle konuştun mu

Siz: Barıştık :)

Shawty: Yapacağını biliyordum

Siz: Teşekkür ederim her şey için

Shawty: Kendine teşekkür edilmesinden nefret eden birine göre fazla teşekkür ediyorsun

Siz: Bunu nereden biliyorsun

Shawty: Ben bilirim

Siz: Korkutucu olmaya başladın

Shawty: Bu hayatta korkman gereken son kişi benim

Shawty || Yarı Texting Where stories live. Discover now