dört

123 4 3
                                    

Damien'in sesi, kapının ardından net ve gür bir şekilde duyulurken Anais bana kısa bir bakış attı ve ardından kapıdaki askere başıyla selam verdi. Asker, hazır ol pozisyonunu rahata alıp kapıyı sonuna kadar açarken yutkundum. Beyaz elbisemin dantelli pilesine tırnaklarımı geçirip nefesimi düzene sokmaya çalışırken göğüs dekoltemden göğsüm inip kalkıyor ve dudaklarım defalarca yalamama rağmen kuruyordu. İşte karşımda, tüm dünyanın güçlerini kabul ettiği, yedi kıtanın ve büyük denizlerin sahibi Galya Kraliyet Ailesi vardı.

Damien'in birebir aynısı sadece otuz yıl yaşlı hali Kral Erig, efsanelerdeki kadar korkutucuydu. Gür ve siyah saçlarını sırtına kadar demir tokalarla örmüşlerdi aynı şekilde göğsüne kadar uzanan sakallarını da. İki insan kaplayacak eni ve uzun boyuyla, simsiyah gözleri ve keskin yüz hatlarıyla yüzüne iki saniyeden fazla bakamayacağınız bir korkutuculuğu vardı. Kraliçe Iva, simsiyah beline uzanan düz saçlarına teni kadar beyaz inci tokalar takmıştı. Merdivenlerin altına kadar uzanan siyah abartılı elbisesinin üzerinde bembeyaz tilki kürkü, kırmızı elmaslı mücevherleriyle o kadar görkemli görünüyordu ki. Damien'in kardeşleri olduğunu tahmin ettiğim veliahtlar da masanın etrafında dizilmişti. Damien'den daha büyük duran iki prens ve bir kız kardeşi prenses vardı. Prensler koyu renklerdeki kürkleri, mücevherleri ve elmas kadehlerini tokuşturarak yemeklerinden yiyor, simsiyah saçlarını büyük bir topuz yapan ve annesi gibi inci tokalar takan, kraliçenin genç hali gibi dursa da daha durgun bir mizaca sahip olan prenses ise sessizce yemeğine bakıyor ve konuşmuyordu. Kral ve Kraliçeye en yakın oturanın Damien olması, onun veliaht olduğunu net bir şekilde belli ediyordu. Damien, siyah kraliyet kıyafetinin içerisinde büyük salonda fark ediliyordu. Diğerlerinin resmi ve varok dönemi altın işlemeleri kıyafetlerine oranla, askeriye kamuflajına uygun çelik omuzluğun içerisinde siyah kadife kumaşı iri vücuduna iyice sarılmış, kılıç ve hançer için cepliği olan pantolonun altında büyük ve sesi her yerde yankılanan postallarını giymişti. Resmi işleri sevmediği ve genelde savaş seferlerinde olduğunu duymuştum Anais'ten.

Salonun kapısının açılmasıyla beyaz topuklularımın tok ve keskin sesi, siyah cam gibi zemine değdiği anda bakışları bana çevrilmiş korsenin altında can çekişerek göğsümden zor verdiğim nefesim vücuduma tıkılmıştı. Damien'in gözleri hiç beni süzmeden sadece gözlerime kilitlendiğinde direkt bakışlarımı kaçırdım. Onunla göz göze gelmek, bana dokunması bana yaklaşması bile beni öyle geriyordu ki. Onunla olan ilk karşılaşmam da bu saraya gelmemin büyük bir hata olacağını söylemişti fakat canımı sıkacak bir harekette de bulunmamıştı. Onu çözemiyordum.

"Prenses Darcy."

Kral Erig, adımı salonda oldukça düz bir tonda söylediğinde şu an bir prensesin baş selamı vermesi gerektiğini düşünerek elbisenin içinde olabildiğinde eğildim ve elbisemin dantelli pilesini sıkmayı bırakıp, sağ ayağımı arkaya atarak baş selamı verdim. Kilisede prensescilik oynayan arkadaşlarımdan öğrendiğim kadarıyla tabii. Beceriksiz selamım ve ne yapacağını bilmez hareketlerim prensesi hafifçe gülümsetirken onun çok mutsuz olduğunu buradan anlayabiliyordum. Kral gözleriyle beni süzdükten sonra kadehinden bir yudum aldı ve ayağa kalktı.

"Sizde tam bir Belgalı ürkekliği var, prenses. Artık Galya Hanedanına giriyorsunuz bakışlarınızı bile kaçırmamanız gerekir."

Gür ve tok sesi büyük salonun içerisinde yankılanarak vücuduma çarparken siyah zemindeki yansımamda olan bakışlarımı kaldırdım ve doğrudan Kralın gözlerine baktım.

"Sürgün edildiğimde kimliğim elimden alındı. Ne bir Belgalı ne de bir prensesim."

Prensleri güldüren lafım, Kraliçe Iva'yı da keyiflendirirken onların şaklabanı olduğumu hissetmek sinirden kızarmama neden olmuştu.

darcyWhere stories live. Discover now