26. Bölüm

132 11 0
                                    

İki akıllının yan yana gelmesinden ne çıkıyordu bilmem ama iki malın bir arada olmasının sonu çıkmaz sokakta bitiyordu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

İki akıllının yan yana gelmesinden ne çıkıyordu bilmem ama iki malın bir arada olmasının sonu çıkmaz sokakta bitiyordu. Salak gördüm ama bu kadar salağına da ilk defa rastlıyordum. İnsan aynayı kendine çevirince asıl malın kim olduğunu fark ediyordu.

"Kaldırın ellerinizi!"

Dört tane silahlı adamla karşı karşıyaydık. Bizi kıskıvrak yakalamıştılar. Kendinin fareyle oynadığı gibi sokak sokak peşimizden koşturmuştuk ve sonuç kafeslenmemizle bitmişti. Ellerindeki silahı süs niyetine tutmadıklarından yerimizden haraket edemiyorduk.

"Hareketlere bak, haraketlere... Sanırsın bize polis olmuşlar. Kaldırın elleri felan..." Canına susamış kuduruk, Beyazit'ti.

"Görmemişin silahı olmuş, ne yapacağını şaşırmış." Benim de ondan farkım yoktu. Bok yoluna canımızı tehlikeye atıyorduk.

"Kesin lan sesinizi!"

Saçları uzun sarışın adam kuyruğuna basılmış kedi gibi cırlamıştı. Bir insanın sesi bu kadar mı iğrenç olur? Sigara içmekten kalınlaşan ses tonu, insanın parmaklarıyla kulağını tıkama ihtiyacı veriyordu. Neyse ki sigara kullanıp sağlığımı da sesimi de mahvetmiyordum.

"Düşün önümüze! Tek bir yanlışınız da kafanıza mermiyi yersiniz!" Adamlardan ikisi arkamıza geçmişti. Silahı belimize yaslayıp ilerlememiz için baskı uygulamıştılar.

"Çok şükür yürüyebiliyoruz, arkadan silahı dayamanıza gerek yok." Sözümle silahı çekmek yerine, daha da bastırmıştı arkamdaki it.

Arabanın yanına gidene dek, ne önümüzdekiler önümüzden çekilmişti ne de arkamızdakiler silahın namlusunu bedenimizden ayırmıştı. Arabanın arka kapısı açıldığında, bizi önden arabanın içine itip iki kişi önümüzdeki koltuklara, diğer iki kişi de ön koltuklara oturmuştular.

"Siz kimi kaçırdığınızın farkında mısınız?" Doğru, ben kimdim ki? Dolandırıcının tekiyim, başka gayem mi vardı?

Adamlar da bana dönmüştü, bir şey söylemem gerekiyordu.

"Benim babam diplomat, kocam İspanya büyük elçisi. Sert kayaya çarptınız beyler."

Birincisi; gerçek babam ölmüştü, sahtesinin ise... Diplomat olduğunu duysa kendi buna gülerdi. İkincisi; kocam yoktu, tabi kocam deyince aklıma ilk Alejandro gelmişti orası ayrı... Ama o yeraltının en büyük mafyasıydı. Aslında salaklık edip büyük elçi diyeceğime, mafya olduğunu söyleseydim daha mantıklıydı.

"Bak sen..." Dediklerime gülmüştüler. "Demek baban diplamat... Öyle mi?" Kendi küçük akıllarınca benimle alay ediyordular.

"Peki, babası diplomat hanım... Senin bu adamla ne işin var?"

Tiksinerek yanımdaki Beyazit'i inceledim. Başıma ne geldiyse hep onun yüzündendi. Ayaklı bela, musallatını bize de bulaştırmıştı.

"Arkadaşım işte, atsan atılmaz satsan satılmaz. Onun yüzünden kaç kere başım belaya girdi. İstiyorsanız onu alıp götürün. Tüm bunların sorumlusu o sonuçta, hakketti ama beni bırakın. Size para da veririm." Beyazit'i gözden çıkarmak için hiç düşünmemiştim, kararımın arkasındayım.

Dudak ÇizgisiWhere stories live. Discover now