Kesit

1.1K 137 100
                                    


***

Koltuğun üzerinde geri geri giderek sırtım kenara değince bacaklarımı kendime çekip kollarımla sardım.

"Gelme."

Üzerindeki gömleğin kol düğmelerini açtıktan sonra yavaş yavaş dirseğine doğru katlamaya başladı. Gözlerim onun her bir hareketini dikkatle izliyordu.

"Sana zarar vereceğimi mi düşünüyorsun?" Bu soru bana ikinci defa soruluyordu.

Onun Güney Köse olduğunu öğrendiğimde de bana bu soruyu sormuş ve cevabım tedirgin oluyorum sadece olmuştu. Ama şu an tedirgin olmuyordum, korkuyordum.

"Yeterince zarar verdin. Benden uzak dur."

Diğer kolunu dirseğe kadar katlamaya başladı. Ne benim gözlerim ondan ayrılıyordu ne de onun gözleri benden. Bal köpüğü irisleri her zaman beni mest etti ve kabul ediyorum hâlâ mest edici bir güzellikte.

Başını olumsuzca salladı ellerini kumaş pantolonun ceplerine koyarak. Gözlerini kısa bir süreliğine kapatıp nefes vererek geri açtığında "benim güzel kızım neden hemen inanmayı seçti? Belki Falez'in söyledikleri yanlış?"

Başımı hayır anlamında salladım. "Herkesi kendin gibi biliyorsun." dediğimde hmmlamıştı. Bir adım attığında tüylerim diken diken oluverdi birden.

"Nasıl biriymişim ben?"

Sertçe yutkundum. Bana bir adım daha attığında koltukta küçüldükçe küçüldüm. Gelmesin ama. Ben bana yakın olmasını istemiyorum.

"Yalancısın sen."

Son bir adımla tam yanımda durduğunda kalbimin çarpıntıları sesini gittikçe yükseltiyordu.

Bacaklarını kırıp koltuğun yanında diz çökmüş bir eli havaya kalkıp saçlarıma dokunacakken başımı sağa çevirmiştim.

"Gider misin lütfen? Ben seni yanımda istemiyorum. Bir de dokunma bana olur mu?"

Ama dediklerim bir kulağından girip diğer kulağından çıkmışa benziyordu. Eli saçlarımı okşadığında gözlerimi kapattım dişlerimi sıkarak.
Dokunuşları kafa derimi resmen karıncalandırıyordu. Beynim dahi uyuşmuş vaziyette.

Saçlarımı koklayarak öperken gözlerimin dolmasını engellemek için elimden ne geliyorsa yaptım. Kendimi o kadar çok sıktım ki midem bulanmaya başlamıştı.

"Biliyorum bana kızgın-"

"Kızgın mıyım?" Diye birden çıkışınca çatlamış dudaklarını birbirine bastırdı. Eli hâlâ saçlarımın üzerindeyken bileğini tutup elini kendimden uzaklaştırdım yavaşça.

"Sence onca şeye karşılık sana sadece kızgın mıyım?" Dudaklarım büzüldü.

Bir zamanlar yanında olmak, dokunuşlarıyla bir yaprak gibi titremek isteyen ben şimdi içimde kocaman sevgiyle ondan uzak durmaya çalışıyordum ama işimi zorlaştıyordu. Kalbim hâlâ onun için deli gibi çarparken dilim başka der yüreğim başka.

"Biliyor musun ben seni herkesim yapmıştım." diyince kaşları anlamayarak çatıldı.

Sesim ağlak bir tona büründü ya konuşmam o kadar zorlaştı ki dediklerimi ne kadar anlamıştı bilmiyorum.

"Sen benim hiç kimsem olmayı nasıl başardın?"

Benim için tek bir kişi tüm kalabalığım olabilirdi ki onu beceren Güney Köse olmuştu. Tek bir kişiydi ama benim için bir kişiden fazlasıydı. Ama şimdi şöyle bakınca benim hiç kimsem olmayı sonuna kadar hak eden tek kişiydi.

Sert bir yutkunuş çıkık adem elmasını yukarı aşağı oynattı, bal köpüğü irisleri güneş tutulması yaşarken özleminden deli olduğum gözlerine daha fazla bakmak istemedim. Beni sarıya boyayacak diye korkuyorum. Tekrar kör olup onun oyunlarına kurban gitmek istemiyorum. Ben hep maviydim, öyle de kalmak istiyorum.

Seslice burnumu çektiğimde dudaklarım tekrar büzüldü. Ağlamak istemiyorum çünkü artık gözlerim ağrıyor.

"Yanılıyorsun." dediğinde duruldum. Tabii her zaman Güney haklıydı. Ne yaparsa yapsın kendini haklı çıkarmak için elinden geleni yapıyordu.

"Ben senin asla hiç kimsen olmadım."

İçime titrek bir nefes çektim. Gözlerime bakıp da abisin içine sakladığım koca sevgimi senden saklarken onu gün yüzüne çıkarmadan görmen imkansız ama.

Yaklaştı. Ben karşıya bakarken o ise burnunu şakağıma sürüp gözlerini kapatmıştı. Dudaklarım büzülürken gözlerimden damlayan yaşlar kirpik uçlarımdan boşluğa düşüverdi.

"Ve hiçbir zaman da hiç kimsen olmayacağım mea infantem."

Benim herkesim beni çok üzdü. Diri diri toprağa gömmekten daha kötüydü hissettiğim acılar. Ben seni affetsem gözü yaşlı Leylam beni affeder mi hiç? Ben senden uzakta daha iyiydim, keşke hiç gelmeseydin Köse.

Dokunuşların bende açtığın yaraların kabuklarını soyuyor babacığım. Bak böyle daha çok canım yanıyor. Neden mi? Çünkü ben seni hâlâ çok seviyorum ama sırf şu aklar düşen saçlarıma kalmış olsa bile senden uzak durmam gerekiyor. Bunu kendim için yapmam lazım. Bir daha ölmek istemem.

Birden kafa derimde hissettiğim sinek ısırığı gibi acıyla içime sesli bir nefes çekip elimle acıyan yeri okşadım. Gözlerim parmak uçlarında tuttuğu iki tel beyaz saçımı buldu.

"Ne yaptın sen!? Neden koparıyorsun saçımı?"

Ayağa kalktı ve cebinden çıkardığı cam, ama içi siyah olan küçük bir kutuya saçlarımı koydu.

"Senden aldığımı düşündüğün her şeyi sana geri vereceğim."

Eğilip başımın üzerinden sıkıca öptükten sonra gözleri bembeyaz saçlarımda dolanmış sıkıntılı bir nefes verdikten sonra koltuğun üzerine bıraktığı kabanını alarak çelik kapıya doğru yürümüştü.

"Sakın aptalca bir şey yapmaya kalkışma. Hemen geleceğim."

Aptalca bir şey yapmak için çok geç kaldım zaten Köse.

G/K

Güney'i bir rüyadan ibaret yapacaktım ama kıyamadım sizlere. Neyyyse ben kaçayım.
Ha bu arada sanırım ameliyatlık bir meselem var.
Uzun süre bölüm gelmezse bilin ki ameliyat oldum. Duyuru yaparım herhalde.

Hadi çok öpüldün bebekamın. Muck 😘

YADE Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin