IV

16 2 0
                                    

Villanın tam önünde dururken ellerim direksiyonu sımsıkı sarmış bir şekilde bekledim. Bunun gerçekleştiğine inanamıyordum. Öldürülmüş ikizimi evine getirmiştim. Ben ne halt ediyordum ki böyle? Ya tek yaşamıyorsa? Ya evde birileri varsa? Hele ki anne ve babamız evdeyse... Parla'yı öldürmüş olma ihtimalime direkt inanırlardı. Yıllar öncesinin intikamını aldığımı düşünür ve polisi ararlardı. Yapacak bir şey yoktu, bir risk alıp eve gelmiştim bile. Arabadan indiğimde kendime gelmeye çalışarak gözlerimi kapatıp açtım. Gözlerimi açtığımda şöyle bir etrafımda döndüm. Parla'nın villası tepe bir yere yapılmıştı ve şanslıydım ki etrafı boştu. Buraya en yakın bir diğer villa, uzun ince bir yoldan geçerek daha da tepeye çıktığımızda ulaşabileceğimiz ve buradan baktığımda yalnızca çatısını gördüğüm bir evdi. 

Hassas olmanın sırası değildi. Çözüm odaklı ilerlemeli ve duygularımı bir kenara bırakmalıydım. Daha fazla vakit kaybetmeden inanılmaz lüks duran villaya yanaştım. Dış kapı şifreliydi. Çaresiz bir şekilde ofladım ve ne olabileceğini düşünerek parmaklarımı tuşların üzerinde gezdirdim. Dijital ekranda sekiz kare vardı. Sekiz sayıya ihtiyacım vardı. Parla çok detaylı düşünmezdi, eğer şifreyi o koyduysa basit bir tarihten gitmiş olmalıydı. Bu yüzden önce gün ve ay olacak şekilde doğum tarihimizi tuşladım ve ardından da yılı girdim. Şifre hata verdi. Kilitlenme ihtimalinden korkarak derin bir nefes aldım ve bu kez şansımı önce doğum tarihi ardından gün ve ay olacak şekilde denedim. Kapı açıldı.

Arabaya geri döndüm ve arka kapısını açtım. Parla'nın üzerine örttüğüm trençkotu bir kenara atarak Parla'nın gittikçe ağırlaşan vücudunu çekmeye çalıştım. Vücudunu sarstıkça Parla daha da korkunç görünüyordu ve benim onu daha fazla taşıyacak gücüm kalmamıştı. Pes ederek ağlamaya başladım ve sırtımı arabanın kapısına yaslayarak yere çöktüm. Arabanın içinde telefonum bir kez daha çalınca kendimi toparlamaya çalışarak ayaklandım. Ön kapıyı açtım ve telefonuma uzandım. Arayan Bekir'di. Bu kez açmalıydım. Çünkü daha fazla arkada bıraktığım hayatımı görmezden gelemezdim ve bana yardım edebilecek tek kişi de Bekir'di. Telefonu açtığımda Bekir'in konuşmasından önce Kayra'nın arkadan gelen kahkahalarını işittim. Gözyaşlarımı silerek gülümsedim. 

"Ahu? Seni merak ettim. Aramamı neden reddettin? Her şey yolunda mı?" dedi Bekir sakin bir sesle. Burnumu çektim. Gözüm arabanın camındaki yansımama takıldı. Korkunç görünüyordum. 

"Değil." dedim dürüst davranarak.

"Ahu? Ağlıyor musun sen? Parla bir şey yapmadı değil mi? Canını mı sıktı? Gelip seni alalım."

"Bekir, Kayra'ya bir şey çaktırma. Yanından uzaklaşır mısın?" dedim önce Kayra'nın duymayacağına emin olarak. Birkaç saniyelik sessizlikten sonra Bekir yeniden konuştu. 

"Tekim. Anlat. Sorun ne?" Hemen cevap veremedim. Bekir bir kez daha telaşla sordu.

"Pamir mi? Beni korkutuyorsun Ahu. Cevap ver lütfen."

"B-bekir Parla öldü." dedim. 

"Ne!" dedi ani bir tepki vererek. 

"Ben kaçtım. Çünkü korktum. Yapamıyorum, onu taşıyamıyorum Bekir. Nereye gideceğimi de bilemedim." dedim Parla'nın arabanın arka koltuğundaki bedenine bakarak. Bekir'in hiçbir şey anlamadığına emindim ama yine de daha fazla soru sormamıştı. 

"Geliyorum, Ahu. Konum atar mısın? Neredesin sen?" dedi. 

"Atarım. Kayra?" dedim ne yapacağımızı bilemeyerek. 

"Anneme bırakacağım. Senin yanına gelip her şeyi hallettikten sonra döneriz. Tamam mı?" Dönemeyeceğimi biliyordum. Yine de bu dediğine ikna olarak başımı salladım. "Konumu atıyorum." dedim ve telefonu kapattım. Her ihtimale karşı görüleceğinden korkarak arabanın arka kapısını ve camlarını kapattım. Siyah camlar dışarıdan görülmeyecek şekilde tasarlanmış olmalıydı. Şöyle bir baktığımda Parla'nın içeride uzanan bedeni görülmüyordu. 

Altın TepsiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin