12

60 3 0
                                    

Birlikte geçirdiğimiz ilk dakikalar saatlere dönüşmüş,  saatler birbirini itelemiş ve onun gitme vakti gelmişti. O kadar çabuk geçmişti ki her zaman geçmeyen zaman. Akşam yemek yedikten sonra bir süre sohbet etmiştik. Sonra o uykusuna yenik düştüğünde, yorgun olduğu her halinden belliydi, ben onun karşısına oturmuş onu izlemiştim. Ona aşık olmuştum. Onu ilk gördüğüm andan beri anlamsızca içimde ona karşı gitgide büyüyen bir sevgi çemberi vardı. Bu çok garipti ki yanımda, karşımda duran adamın gitmesinden o kadar korkuyordum ki istemsizce ona bağlandığımı da fark ettim. Telefonu çalmaya başlayınca bir anda irkildim. Ben oturduğum yerde dikleşirken o da aniden gözlerini açıverdi. Muhtemelen bir an bulunduğu yeri idrak etmeye çalıştı, ardından masanın üstünde duran telefonuna uzandı. Yattığı yerden kalkıp oturduğunda göz göze geldik. 

"Efendim." dedi telefona doğru. Uykudan uyanmış sesi karmaşıktı, hafif boğuk, hafif sersem. "Saat kaç?" gözlerini kapatıp elini alnına götürdü. Alnını ovalarken yeniden konuştu. "Plan değişti o zaman, görmedim ben bir şey. "

Kaşlarımı çattım, bacaklarımı yere indirdim, ona bakıyordum. "Beni almaya gelin o zaman, karargaha gidelim bir an önce." kafasını salladı belli belirsiz. Telefonu kapatınca yüzünde buruk bir tebessümle bana baktı. Saat henüz altıydı. 

"Günaydın." dedim neşeli çıkmasına özen gösterdiğim sesimle. Bir an onun birkaç adım ötemde bir yere gittiğini düşündüm sadece. Nasıl olsa yakında görüşecektik. Adını koymuştuk değil mi bir şeylerin?

"Gün aydı." ayağa kalktı, yattığı yere baktı bir süre. "Tüm geceyi uyuyarak geçirdiğime inanmak istemiyorum." dedi. Başımı salladım, bende oturduğum yerden kalktım.  "Uzun zamandır bu kadar rahat bir uyku uyumamıştım."

"Lavanta esanslı tütsü yakmıştım belki de o rahatlattı seni." onaylamaz bir ifadeye büründü. 

"Yok be." masanın üstünde duran tütsüyü eline alıp kaldırdı, kokladı. "Bu mu beni rahatlattı?" tekrar kokladı, beğenmediğini belirten bir ifade ile yerine koydu, ayak ucunda duran Şeker 'e göz attı kısaca. Kısa bir sessizlik oldu aramızda.

"Lavabo hemen girişte." dedim göstererek. O lavaboya geçerken ben mutfağa geçtim hızlıca. Biraz sonra gideceğini bilerek tost yapmaya koyuldum. Çıkardığım buğday ekmeklerinin arasına kaşar peynir koydum, dolapta geçen Ece'nin kendine aldığı meyve suyunu çıkarıp bardağa doldurdum. Pişen tostu da tabağa koyduğumda o da yanıma gelmişti.

"Gerek yoktu." 

"Gerek vardı." Oturması için sandalyeyi gösterdim. Akşam sanki aramızdaki sınırları kaldırmıştık ama şimdi o sınırlar ikiye katlanarak gelmiş gibiydi. Sanki başladığımız noktaya geri dönüyorduk bumerang gibi. "Aç aç nereye gideceksin?" bir anne edasıyla elimi belime koydum. "Bu kadar erken olmasaydı sana kahvaltı.."

"Hiç uyumadın mı?" 

"Ne?" şaşkınlıkla ona baktım. Nereden anlamıştı.

"Uyumadın demi sen gece boyu?" gözleri üzerimdeydi, beni incelenmesi gereken bir denekmişim gibi detayla inceliyordu. Ben de gece boyu ona aynısını yapmıştım ne de olsa.

"Uyku tutmadı." başını salladı.

"Evinde tanımadığın bir adam uyuyakaldı neticede." 

"Ne alakası var?" diye sordum. Ben hiç bu açıdan bakmamıştım, gece gidip gitmeyeceğini bile bilmiyordum, uyuyakalınca üstünü örtmüştüm. Onu tanıyordum az çok. Güveniyordum. "Seni tanıyorum."

"Ya da gece boyunca  nasıl uyuduğumu izledin?" güldüm hatta gülüşüm neredeyse kıkırdamaya dönüştü. "Evet, gece boyu bunu yaptın demi sen?" 

Aşk Uğruna|Yarı TextingWhere stories live. Discover now