0.5

22 7 19
                                    

Selamlarr

Oy ve yorumlarınızı esirgemeyinn

Ve kahverengi kalpler🤎

...

yollardaarabeni: Her gün görmek seni, ne güzelmiş. Geçen günlere yazık olmuş.

...

Nur ve Yusuf ile birlikte bir kafede oturorduk.

Marul kafalının söylediği kelime aklıma takılmıştı.

Yollarda ara beni, demişti.

Bana yazan oydu. Anlaması zor değildi ki o da anlamam için uğraşıyordu.

"Şişt Sude. O çocukla konuştuğundan beri daldın gittin."

"Çok düşünüyor sanırım arkadaşını." Yusuf, üstüne bastıra bastıra kurduğu cümlesinden sonra masanın üstünde duran telefonunu aldı.

"Ne bu trip?" dedi Nur, ikizine bakarak.

Yusuf cevap vermeden boynunu kıtlattı. "Hadi gidelim ya, tadım kaçtı."

"Nereye gidiyoruz Yusuf?" Nur, ikizinin bu hallerine anlam veremediği için kaşlarını çatmıştı.

"Nereye gidebiliriz? Evimize."

"Şurada iki dakika eğlenmek istiyorum Yusuf. Gidiyorsan sen git."

"Sude Hanım'ın arkadaşı gelir mazallah, istemez bizi."

"Ne diyorsun be?" dedim sesimi en sert tonda çıkartmaya çalışarak.

"Resmen kovdun beni Sude."

"Arkadaşımla bir şey konuşacaktım çünkü." Arkadaşımın adını bile bilmediğim gerçeğini unutmak istedim.

"Bence o çocuk senin arkadaşın bile değildi Sude." Masanın üstünden eğilerek bakıyordu bana.

Arkadaşım değildi ama Yusuf'un önünde de bunu söyleyecek değildim.

"Arkadaşım veya değil, seni ne ilgilendirir? Ne karışıyorsun? Ben senin arkadaşlarınla olan ilişkine karışıyor muyum?"

"Karışma diyen mi var?"

"Ya tamam, susun artık. Kedi köpek gibisiniz. Ben kardeşimi ve arkadaşımı alıp bir yere gidemeyecek miyim?" Nur'un siniri iri yanaklarının kızarmasından anlaşılıyordu. "Ayrıca, Sude'nin arkadaşıyla konuşmuş olması seni neden rahatsız ediyor?"

"Rahatsız ettiği falan yok sadece tanımadığım etmediğim insanın bana karşı olan tavrı huzursuz etti beni. Sude de buna ses etmeyince arkadaşlığımızı sorguladım." Yusuf, masanın üstünde olan sigarasını ve çakmağını alıp ayağa kalktı. "Ben eve gidiyorum Nur. Sen kendin gelirsin."

Nur ses etmezken Yusuf yanımızdan gitmişti.

"Bu çocuğa bazen bir haller oluyor Sude. Sen takma bunu."

"Benle zoru var onun." dedim somurtarak. Bir kere olsun doğru düzgün davranmamıştı bana. Ne ilk tanıştığımızda ne de sonrasında. O beni hiç yanında istememişti zaten.

"Aslında normal de böyle değil biliyor musun?"

"Nasıl yani?" dedim anlamayarak.

"Ne bileyim? Hani ben bazen dershanede acıkıyorum falan. Sude'ye de koy diyor ya da bir şey falan alırken bir tane fazla alıyor hep. O fazla olanı da hep sana veriyor. Senin yanındayken mallaşıyor bu çocuk."

"Bence sana öyle gelmiştir. O direkt bana gıcık oluyor."

"Seven sevdiğiyle uğraşır Sude. Kıskandı bence şu an seni. O yüzden yaptı böyle bir şey. Arkadaşlık iç güdüsü."

"Ne kıskanacak be beni." Nur'un bahsettiğinden farklı bir anlamdaydı sorduğum soru.

"Sude, Yusuf böyle biri işte. Seni arkadaşı olarak gördüyse başka türlü bakmaz. Zaten konuştuğu bir kız var sanırım dershaneden."

"Dershaneden mi?"

"Evet. Azra, diye biri. Kızı da hiç sevmiyorum, gıcık kapıyorum ama Yusuf bunu umursamıyor."

Omuz silktim. Umurumda olmayacaktı bundan sonra. Azra denen kızı da tanımıyordum zaten.

"Tamam Sude, asma güzel yüzünü. Ben ona evde bir güzel fırça atarım. Senle nasıl konuşması gerektiğini öğrenir."

"Konuşma boş ver, ben zaten  bir daha Yusuf'la aynı ortama girmeyi düşünmüyorum."

"Saçmalama Sude. O andaval sinirden ne dediğini bilmiyor."

Başımı iki yana salladım. "Neyse Nur, ben eve gitmek istiyorum. Kalkalım mı?"

"Hayır," dedi bir an telaşlı bir sesle. "Kalkmayalım."

"Neden?"

"Sevgilim gelecek."

"Yusuf'u bu yüzden mi gönderdin?"

"Aslında ben göndermiş sayılmıyorum ama şimdi daha tanıştırmadım ya onları. Mal mal konuşur falan. Sağı solu belli olmuyor."

Doğru söylüyordu. Biraz önceki tavırlarını bir başkasına karşı takınsa bir kavga çıkardı eminim ki.

"Ben seni başka bir yerde beklesem?" diye bir soru yönelttim.

"Neden? Dursana burada."

"Yok ya, siz takılın baş başa. Benim canım sıkılır sizi dinlemekten."

Kaygılı bir şekilde baktı bana ama zaten canımın sıkkın olduğunu biliyordu. 

"Tamam, yakınlarda ol. Ben seni ararım, çok geç kalmayız." Kollarını bana sardı. Üzgün olduğum her an yaptığı gibi saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı. "Üzülmeni istemiyorum ama seni üzen kardeşim olunca elimden hiçbir şey gelmiyor. Keşke bağırıp çağırmamla adam olacak biri olsaydı."

Gülümseyerek geri çekildim. "Kırk araba dayak yese de yine düzelmez, ben üzülmüyorum zaten. Boş ver. Sevgilinle güzel vakit geçir."

Çantamı masanın üzerinden alıp ayağa kalktım.

Kafeden çıkarken Nur'un sevgilisi de kafeye girmişti.

Başım ağrıyordu. 

Önüme düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve biraz önce oturduğum banklara doğru ilerledim.

Hava soğuyordu ve büyük ihtimalle hasta olacaktım ama pek umursamadım.

Ellerimi üstümdeki hırkamın cebine koydum ve çok da uzakta olmayan banka vardım. Banka oturacağım an bankın üstüne konulmuş çiçek buketini gördüm.

Çok da umurumda olmadı açıkçası, birinin unutmuş olma ihtimali yüksekti.

Buketin yanına oturduğumda mor laleleri gördüm.

Mor laleleri severdim. Bence buket benim olsa sorun olmazdı. Unutmuşlardı sonuçta.

Uzanıp buketi elime aldığımda üstünde bir not olduğunu gördüm. Milletin özeline biraz saygısız davranmış olsam da notu da okudum.

"Bu laleler sana, hangi rengini seveceğini bilecek kadar tanıyamadım seni ama benim annem en çok mor laleleri sever. Sen de seversin, beni pek sevmesen de bu laleleri seversin. Seni kimse üzmesin, özellikle kendini koruman zanneden kişiler. M... "

...

Oy ve yorumlarınızı esirgemeyin.

Seviyorum sizi

NEREDEN ÇIKTIN KARŞIMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin