~27.Bölüm:Sevgili?~

307 41 177
                                    

Kandiliniz mübarek olsunn. Bölümün isminden de anlaşılacağı üzere yazarınız mükemmel bir bölümden keyifli okumalar dilerr.

Yazardan:

Eiko'nun hızlı sürüşü ile karargaha kısa sürede varmışlardı. Karargahın içine girerken Chuuya'nın siniri herkesin korkmasını sağlıyordu. Tabi bu sinir cennette harika dakikalar geçiren mutlu Eiko için geçerli değildi.

"LAN SENİN DERDİN NE MANYAK KADIN!? ON DAKİKADA 37 KERE AZRAİL'E SELAM VERDİK SENİN YÜZÜNDEN. MADEM SÜRMEYİ BİLMİYORSUN NEDEN MOTOR KULLANIYORSUN?"

Eiko önde Chuuya arkasında hızlı adımlar ile dördüncü kata çıkmaya başlamışlardı. Ancak motordan indikleri andan itibaren susmayan Chuuya'ya karşı artık Eiko'nun sabrı kalmamıştı.

"Abartma. En fazla ölürdük. Hem ölmedik. Ölseydik cehennemde yakama yapışıp böyle bağırmanı anlardım ama şimdi bu neyin siniri?"

Eiko Chuuya'nın aksine sakin sesiyle arkasına bakmadan konuşmuştu. Eiko'nun bu sözleri ile bir an duraksayan Chuuya küçük homurdanmalardan başka hiç ses çıkarmamıştı.

Sonunda ikisi birlikte dördüncü kattaki Kaito'nun kaldığı odaya gelmişlerdi. Eiko bir süre kapının önünde durdu. İçeri girmekten çekinmişti. Bir nevi kardeşi kendisi yüzünden bu haldeydi. Eğer kendisi itiraz etseydi Kaito'nun yanında savaşa bilirdi bunu biliyordu. Ama yapmamıştı. Belki de kendisi Kaito'nun yanında olsaydı bütün bu olaylar çok farklı gelişirdi...

(Y.N.: Eğer Eiko'nun burada düşündüğü gibi Eiko Kaito'nun yanında savaşsaydı Kaito'nun yaşadıklarının daha ağırını yaşayacak kişi Eiko olacaktı. Bunu da söylemek istedim.)

Eiko hala tereddüt ile kapının önünde beklerken sırtında onu desteklercesine duran bir el hissetti. Elin sahibine baktığında ise kendisine bakmayarak ters tarafa bakan Chuuya'yı fark etti Eiko.

"İçeri gir ve kardeşini gör. İkinizin de buna ihtiyacı var."

Eiko Chuuya'nın bu sözleri ile kendisini bir an manevi açıdan güçlü hissetmişti. Yüzünde ufak bir tebessüm oluştu ve önüne dönerek kapıyı yavaşça açtı.

Kapıyı açıldığı gibi içerideki konuşma sesleri susmuştu. Eiko içeri girmeden önce kafasını küçük bir çocuk gibi kapı aralığından uzattı ve etrafa baktı. Kaito yatağında oturur pozisyonda ona bakıyordu ve gayet iyi gözüküyordu.

"Yanıma gelmeyecek misin küçük kardeşim?" Kaito kollarını iki tarafa açarken konuşmuştu.

Eiko kardeşinin konuşmasını duymasıyla gözlerinin dolmasına engel olamamıştı. Bir haftadır umutsuz bir şekilde bu anı bekliyordu.

"Abi..."

Eiko titrek sesi ile ağzından dökülen tek kelimeye hakim olamamış ve kapıyı ardına kadar açarak içeri girip hızla kardeşine sarılmıştı. Kaito da kardeşinin bu sıkı sarılışına karşılık vermişti.

"Sen az önce bana abi mi dedin yoksa zehir bende kafa mı yaptı?"

Kaito gülerek konuşmuştu. Eiko ise o sırada gözlerinden yaşlar akarak yüzünü kardeşinin omzuna gömmüştü ve sadece onun kokusunu içine çekiyordu.

"Lütfen sus... Şu an hayatın bütün yaşanmışlıklarını üzerimden atmak istiyorum." Eiko boğuk çıkan sesi ile konuşmuştu.

Eiko'nun abi demesinde saf bir içtenlik vardı. Hayatında bu kelimeyi hiçbir zaman, hiçbir koşulda Kaito'ya söylememişti. Aslında daha da söylemezdi ama Eiko sadece bir anlık dört yaşından önceki zamana dönmek istemişti. Bütün ailesi ve arkadaşı ile mutlu olduğu, hiçbir kan ve vahşetin, bu kadar sırrın olmadığı zamana dönmek istemişti. Sadece bir çocuk kadar masum olup abisinin kollarına sığınarak hayatın kötülüklerinden uzaklaşmak istemişti.

【İ𝖓𝖐𝖎𝖘𝖆𝖗】 𝑪𝒉𝒖𝒖𝒚𝒂 𝒙 𝑹𝒆𝒂𝒅𝒆𝒓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin