~HARRY...~

161 134 25
                                    

Bebislerim okunmalar ve oylamalar giderek düşüyor eğer bu bölümde az okunursa bundan sonra bölüm atamayabilirim kusura bakmayın

🪄🪄🪄

Beyaz atlı prens hayallerinden ve salıncağımdan sıkılmıştım. Eve doğru yürümeye başladım. Tam bu sırada karanlık gökyüzünden şimşekler çakmaya başladı. Çoktan akşam olmuştu ve ben farketmemistim. Yağmur yağıyordu.

Yağmuru çok seviyorum. Olabildiğince hızlı koşmak, avazım çıktığı kadar bağırmak, müzik dinlemek ve hatta gökyüzüyle konuşmak bu havada yapılması en güzel şeyler olabilirdi.

Gökyüzüyle konuşmak en çok kalbime dokunanı. Yağmur, neden yağar?
Suyun buharlaşarak gökyüzüne doğru yoğunlaşması ile mi? Hayır, biz insanlar nasıl ağlıyorsak, gökyüzü de öyle ağlayabilir. Evet bu mümkün. Yani ne zannediyorsunuz sadece hayal gücüm biraz fazla geniş olabilir. Ve tabi hala büyümemiş de olabilirim:)

Bir şimşeğin daha çakmasıyla birlikte yerimden sıçradım.

Kalemin surları içerisindeki büyük dönümlük bahçeyi fırsat bilip koşmaya başladım.

Çılgınlar gibi gülerek hızla ilerliyordum. Adeta kafam içmeden sarhoş gibi olmuştu. Belki de hastalanacağımdan böyle hissediyordum. Ama bu umrumda değildi. Koşmaya devam ettim.

Yağmur ve rüzgarla yarışa girmiş gibiydik.
Ben koştukça yağmur hızlanıyor, rüzgarsa beyaz, uzun ve çok yırtmacı olan elbisemi havalandırıyordu. Bu durum hoşuma gitmişti.
Elbise giymeyi sevmiyorum ama bu elbisemi seviyorum. Çünkü bana annemden kalan sayılı şeylerdendi.

"Namra neden hala dışardasın ıslanıyorsun hasta olacaksın"

Marry bana sesleniyordu. Koşmaya devam ettim. Evin yakınına gelince durdum. Marry hemen beni içeri aldı ve elindeki havluyla bir güzel kuruladı.

"Yağmurun yağdığını görüpte neden hala koştun üşütüp hasta olacaksın"

"Bana bişey olmaz unuttun mu?"

"Senin için endişeleniyorum"

"Endişelenme"

Üzerimi iyice kuruladıktan sonra yukarı çıkıp sıcak bir duş aldım. Bu bana iyi gelmişti.
Duştan sonra da Marry bana nane limon kaynatmıştı. İkimizde bordo koltukları olan odada karşılıklı içmiştik çaylarımızı. Bu ayrı iyi gelmişti bana;)

Beraber oturken bir şey farkettim. Marry'nin yüzünde ayrı bir heyecan vardı. Yerinde duramıyordu. Hizmetli kıyafetlerini çıkarmış, kırmızı günlük bir elbise giymişti. Çok güzel görünüyordu. (vitrindeki uçan bardak takımı onları ilk gördüğüm günden sonra artık uçmamaya başlamıştı söyliyim dedim hihi)

Birden saate baktı Marry. "Sanki nerde kaldı bu?" der gibiydi. Kimi beklediğimizi anlamadan zil çaldı. Marry yerinden sıçradı ve koşarak kapıyı açmaya gitti bende yerimden kalkıp arkasından yürüdüm. Ama yetisemedim. O koşmuştu ve bende yürümüştüm bu yüzden ben odanın kapısındayken o kapıyı açmıştı.

Gelen Bayan Larissa'ydı. Ama dur bi dakika
Bayan Larissa'nın arkasından bir çocuk daha girdi. Mavi gözleri etrafa çekingen bir tavırla bakıyordu. Marry onu tanıyor gibiydi ve ona hoşgeldin dedi. Çocuk birden gülüp hoşbulduk dedi. Gülüşü çok samimiydi.

Ama kimdi bu şimdi ve bizim evimizde ne işi vardı?

Yoksa onunda mı ailesi ölmüştü ve bizim eve yerleşiyordu? Ahahahh yok daha neler be Namra?!

Dur bi dakika ya ben bu çocuğu cikaricam bir yerden diye düşünürken hoşgeldin merasimi bitmişti kapıda. Çocuk mavi gözlerini önce hızlı bir şekilde üzerimde gezdirip sonra gözlerime dikmişti. Çok derin bakıyordu.

Bir şey kırılmıştı.
Kırılan şey elimdeki içinde nane limonumun olduğu bardaktı.
Elimden kayıp yere düşmüştü ve parçalanmıştı ve ben gözlerimi çocuğun gözlerinden ayıramıyordum imdat. Oda hala bana bakıyordu.

Bir acı hissetmeye başladım bacaklarımda.

Eğilip yere baktığımda kırılan bardağın bir parçası bacağıma batmıştı. Bacağımdan kanlar akıyordu.

Kafamı kaldırıp Bayan Larissa ve Marry'e baktım ikiside yavaşlatılmış modda bir video gibi çok yavaş hareket ediyorlardı. Marry ellerini ağzında birleştirirken Bayan Larissa yanıma geliyordu. Yani gelmeye çalışıyordu. Bu hızda 10 dakika da anca gelirdi heralde.

Gözlerim mavi gözlü çocuğa kaydı. O sadece durmuş beni izliyordu. Bi an onunda yavaşlamış olabildiğini düşündüm ama sonra yutkundu normal bir hızla yutkunduğundan -ya da yutkunamadığından- onun yavaşlamadıgını anladım. Böyle bir şeyin nasıl olduğunu sorgulamayacağım çünkü alıştığım şeyler.

Eğilip bacağımdan canımı acıtan kırık parçayı söküp çıkardım. Canımı acıtan bir şeyi hayatımdan çıkarmada üstüme yoktur. Aklıma her ne kadar ailem gelip uzulsem de Bayan Larissa'nın hala yanıma gelemediğini görünce gülmeye başladım.

Zaman durmuş gibiydi. Çocuk ise masmavi okyanus rengi gözlerini kocaman açmış hala beni izliyordu. (Bu işin tadı kaçtı muhsin)

Herkes eski haline yani orijinal hızına döndü. Bayan Larissa yanıma geldi, gelebildi şükür.
Kaplumbağayla yarışsalardı kaplumbağa geçerdi o derece. Neyse konuşmuyorum.

"Ah tatlım iyi misin?" (Şu sözü söyleme kadın ayar oldum iyice.)

"İyiyim bacağım biraz acıyor sadece."

Bayan Larissa kollarımdan tutup oturma odasına gitmeme yardım etti. Koltuklardan birine oturdum. Marry de elinde ilk yardım kutusuyla geldi. Çocuk ise karşımdaki koltuğa oturdu. Başını öne eğdi ve ceketinin fermuarıyla oynamaya başladı. Çekingen davranıyordu.

Marry ben bunları düşünürken pansuman yapmaya başlamıştı. Etil alkolü yaralı tenime değdirmesiyle hafifçe inledim. Çocuk kafasını kaldırıp bana baktığında utancımdan yerin dibini boylamıştım. Umarım yanlış anlaşılmamıştır.

Salonda bir sessizlik olmuştu. Bayan Larissa bozdu. (bozmadıgı bişey yok zaten)

"Eveet" dedi heyecanlı bir sesle. Ardından bana baktı.

"Namra, Harry'i buraya neden çağırdığımı biliyor musun?"

~~~~~~~~~~~~°•°•°•°•°•°~~~~~~~~~~~~

𝘿𝘼𝙍𝙆 𝙈𝘼𝙂𝙄𝘾Onde histórias criam vida. Descubra agora