Ayranı yok içmeye, atla gider

852 67 147
                                    

Ay hellööö babuşlar

Yeni bölüm ile karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz. Bölüm sınırı koyduğumda beklediniz. O yüzden bu bölüm biraz uzun olacak. Hayde bölüme.

Bölüm şarkısı= Koliva- oy oy sevduğum.

Bölüm sınırı 75 oy. (Biraz arttırdım. Maruz görün please)

 Maruz görün please)

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

İnci Kalaycı

Öncelikle bölüme başlamadan önce geçen bölüm için ismi Dilan olan tüm okurlarımızdan özür dileriz.

Yazar bunu yapmam gerektiğini söyledi de.

Çocukluğumdan beri inandığım ve hayatım boyunca da inancımın her geçen gün arttığı bir düşünce vardır. Ne olursa olsun yaşamak. Nefes aldığım müddetçe her soruna bir çözüm getirebilirsin. Herşey bir süre sonra düzelir.

Bu babamın düşüncesiydi aslında. Doğum günüme yetişmek için iki dakika erken çıktığından geri kalan hayatı boyunca tekerlekli sandalyeye mahkum olmuş ve uzun bir süre beni bu kazadan sorumlu tutmuş olduğu kısmı görmezden gelelim.

Gerçi daha bir yaşındaki bir çocuğu sorumlu tutması nasıl bir mantıktır bilemem ama üç yaşına gelene kadar beni kucağına bile almamış. Sonraları ise gittikçe düzelmiş ve sadece doğum günlerimde benden tiksiniyordu. 364 gün benim canım babamdı. Sadece bir gün benden nefret etse de olurdu. Biliyorum ki bir gün ben de özgürce doğum gününü kutlayabilecektim. Zaman bunu da değiştirirdi çünkü.

Babamın bana olan tutumunun değişmesi sadece bir örnekti. Bunu gözümün önünde tutarak başıma gelen sorunlara ömrüm boyunca katladım. Geçerdi çünkü. Lise ve ortaokuldaki eziklendiğim arkadaş ortamım dağılmıştı mesela.

İlk yazdığımda kitaplarım tutmuyor diye çok ağlamıştım, şimdi ise tanınan bir yazardım.

Cem'in ailesinin tutumu bile bana karşı yumuşamıştı. Tabi bu sadece benim düşüncem de olabilir çünkü ayrıldığımızda baya sevindiklerini duymuştum.

Cem'den ayrılmanın acısı bile geçiyordu. Kitaplarımın eleştirilerini okumak eskisinden daha az canımı yakıyordu. Sorunlar başta beni üzüp telaşlandırsa da geçiyordu ya, önemli olan buydu. Bu sorunum da geçerdi. Sadece sabretmek gerekti. Biraz sabır, sonra Peya- Mert denen şahıstan kurtulabilirdim.

Bu durum sona erdikten sonra hayatım boyunca tekrardan Sakarya'ya adım bile atmayacaktım.

Yine Cem'den kalma Bulgari marka spor ayakkabımı giyerken babamın bu fikrine katılmamı sağlayan esas olayı görmezden gelmeye çalıştım. Ama benim için öyle bir olaydı ki aklımdan atmak istesem de gitmiyordu.

Kendimi yine bir anda 2007 yılının yazında buldum. En sevdiğim mevsimi mahveden yılda.

Hatay/Hassa 2007

Aşık Ruhlar CemiyetiWhere stories live. Discover now