15

98 14 4
                                    


-

Kulağımdaki telefonu kapatıp masanın üzerine bırakmış ve hissettiğim baş ağrısıyla kafamı geriye doğru yatırmıştım. Son günlerde çok fazla yorulduğum için çok sıkta başım ağrıyordu. Bir yandan Taehyung için endişelenirken diğer yandan ihale için krediyi çıkarmaya çalışıyordum. Bu kadar yüklü miktarda bir kredi çıkardığım için süreç yavaş ilerliyordu fakat asıl düşündüğüm şey Taehyungtu. Bana endişelenmemi söylese de elimde değildi, ona zarar gelirse kendimi asla affetmezdim.

Kapının tıklanmasını duymamla zar zor gel komutu vermiştim. Gerçekten hiç halim yoktu ve bu işlerden çok ama çok sıkılmıştım.

Kafamı kaldırmadan içeri giren kız da göz gezdirmiştim. Doğru düzgün muhattap olmadığım sekreterimdi. Babamın arkadaşının kızı olmasa bir saniye tutmazdım yanımda çünkü çoğu şeyi anlamadığı için hep kendim yapmak zorunda kalıyordum.

"Efendim, yıkılacak olan binanız için imzanız gerekiyor."

Kafamla onaylamamla kız imzalamam gereken evrakı önüme bırakmıştı. Kafamı yavaşça yatırdığım yerden kaldırdığım da başıma giren ağrılarla yüzümü buruşturmadan edemedim.

Elime kalemi alıp önümdeki evrakı imzalamış ve tekrar kafamı geriye yatırmıştım.

"Başınız mı ağrıyor efendim?"

"Evet, bana bir ağrı kesici getir."

Kız kafasıyla beni onaylamış ve odadan çıkmak için geriye doğru adımlamıştı. O esnada bakışlarımla kızın kıyafetini fark ettiğim de seslenerek duraksamasını sağlamıştım.

"Cho hee, kıyafet konusunda daha kaç kere uyarmam gerekiyor?"

"Efendim şu anda üzerimde bir sorun göremiyorum ben."

Kızın sözlerine karşın tek kaşımı kaldırmış ve oturduğum yerde dikleşmiştim. Beni rahatsız edem şey Kızın kıyafetinin açıklığı değildi fakat bir şirkete göre de giyinmiyordu, ondan daha resmiyete uygun şeyler giymesini çok defa uyarsamda dinlemiyordu.

"Bu şirketin kurallarını ben koyarım ve böyle giyinemezsin. Herkesin uyduğu bir kıyafet düzeni var ve sende her çalışan gibi bu kurala uyacaksın."

Karşımdaki kız sözlerimle bir süre sessiz kalmış ve bir kaç adımla masama doğru yaklaşmıştı.

"Sizin de bildiğiniz üzere ben normal bir çalışan değilim."

Karşımdaki kadının sözleri üzerine hafifçe kaşlarımı çatmadan edememiştim. Neyi kast ettiğini çok iyi anlamıştım. Babamın arkadaşının kızı olması ona bu egoyu veriyordu fakat ben iş yerimde kesinlikle çalışan ayırmazdım. Bu kızın kendini herkesten ayrı tuttuğunu her zaman fark ediyordum fakat ilk defa bu kadar açık açık dile getirmişti.

"Ne farkın var ki?"

Sözlerimin kızı her saniye daha da sinirlendirdiğinin farkındaydım fakat istese de saygısını bozamıyordu.

"Ben sizin özel sekreterinizim. Bir nevi sizi temsil eden bir çalışanım."

Duyduklarıma gülmeden edememiş ve elimde olmadan seslice gülmüştüm. Aslında o da bu konumdan dolayı kendini ayrı koymuyordu sadece olayı yumuşatarak ifade edebiliyordu. O an ağır laflar edebilirdim ama çalışanlarla gereksiz samimiyet veya gereksiz tartışmadan hiç haz etmezdim. Samimiyet artarsa saygı azalırdı ve buna kesinlikle izin veremezdim. Bu nedenle söylediklerine cevap vermek yerine ciddi bir surat ifadesi takınarak konuşmuştum.

Poseidon Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang