16.Bölüm "Çöküş ve Yükseliş"

4.9K 357 121
                                    

Pazar gününü evde geçirdik. Çarşamba gününe kadar da o kadar yoğunduk ki eve gelir gelmez bazen yatağa bile varamadan salonda uyuyup kalıyorduk. Ahjumma ile bilgi değişimi yapıyor, şirketten adamlarımla saatlerce mailleşiyorduk.

İletişim&Telefon kısmı içten çöküşe geçmişti. Geum Ha Ni adlı çalışanım maaşlarla ilgili bilgileri 'yanlışlıkla' ortada bırakmıştı. Dedikodular geçen haftadan beri sürüyordu. Üstüne tuz biber eken şeyse diğer çalışanım olan Lee Hyo, Ha Ni'nin patronuydu, insanların duyabileceği bir noktada Ha Ni'yi azarlamıştı. Bunu yaparken daha da kötü bilgileri 'ağzından kaçırmıştı.'

Bunu takip etmek o kadar yorucu ve stresliydi ki Sehun'la iş dışında konuşamaz olmuştuk. Çocuklarla da yemekler dışında görüşemiyorduk. Perşembe günü sürüklenerek okula gittiğimizde okulda bir karmaşanın hüküm sürdüğünü fark ettik. Ama ikimiz de umursayacak halde değildik.

Başımızı sıralara gömüp uyumak için gözlerimizi kapattık, her gün olduğu gibi. Sehun'un eli benim belime değiyordu. Bu ikimizi de rahatlatan ufak bir temastı.

Öğretmen geldi ve anında derse başladı. Dersin ortasına doğru sınıfta bir hareketlenme oldu. Kapı açıldı ve topuklu ayakkabı sesi duydum. Müdire gelmiş olmalı, diye düşündüm ama başımı kaldırmadım.

"Yeni öğrencimizle tanışın çocuklar. Kendini tanıt." dedi yeni çocuğa hitaben.

"Merhaba." Dediğini duydum. Birden başımı kaldırdım ve acı verecek kadar tanıdık yüzle karşılaştım. Gözleri doğrudan benimkilere kilitlenmişti.

"Ben Kim Woo Bin."

Sehun'un arkamda doğrulduğunu duydum. Yüzümdeki tüm kan çekilmişti. Ellerimin titrediğini hissettim ama onları yumruk yapıp saklayacak gücü bile bulamadım kendimde.

Aklımdan tek bir şey geçmişti. 'Her şeyin bozulacağını biliyordum.'

**

Woo Bin öğretmenin dediği üzere tek boş yere, benim iki sıra yanıma otururken kupkuru gözlerim müdireninkilerle birleşti. Bana göz kırpıp sınıftan çıktı.

Bunu o sürtük planlamıştı! Ellerim bir şeye vurmak için yumruk halini aldı.

İlk geldiğim gün beni sıkıştıran ısrarlar bu defa Woo Bin'e odaklanmıştı. O itiraz etmek yerine tüm boyunu ve endamını göstererek ayağa kalktı.

"Amerika'dan geliyorum. Kaybettiğim bir şeyi geri almak için buradayım." Bu cümlesi benim kendime gelmeme neden oldu. Sıramı gürültülü bir şekilde iterek ayağa kalktım ve tek kelime etmeden çıkışa yöneldim. Sehun birkaç saniye sonra peşimden geldi.

Öğretmen nereye gittiğimizi öğrenmek için arkamızdan bağırıyordu ama umursamadık. Tırnaklarım avuç içlerimi parçalamıştı ama bunu hissetmiyordum bile. Koşarak koridoru, merdivenleri ve bahçeyi geçtim. Sehun da peşimden koşuyordu. Okuldan biraz uzaklaşınca aniden durdum. Yere çökerek sırtımı duvara yasladım ve başımı dizlerime yasladım. Nefesim kesiliyordu. Kalbim öyle dengesiz bir şekilde atıyordu ki patlayacağından korktum. Sehun hemen yanıma çöktü.

İkimiz de sessizce bir süre orada oturduk. Tek ses arada yoldan geçen arabaların ve benim nefesimin sesiydi.

"Annem yapmış." Diye fısıldadı Sehun. "Bambi. Bu kadar alçalabileceğini bilmiyordum. Özür dilerim."

Başımı kaldırıp ona baktım. Gerçekten üzgün görünüyordu.

"Senin suçun değil." Demeyi başardım.

I Dare You To Kiss Me, Oh Sehun!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin