Bölüm 10

40 7 8
                                    

İyi okumalar dilerim...

Eylül'den anlatım...

Bilinmezlik;

İçimde oluşan fırtınaya anlam veremiyordum. Araf'ta kalmış gibiyim. Bu güne kadar yaşamadığım hislere gebe kalmıştı kalbim. Sanırım en ağır darbeyi de o yiyordu.

Havuzda yaşadıklarımızın ardından kendimi hem mutlu hissettim hem de çaresiz. Nazikçe geri çekilip yüzümün her bir ayrıntısına öylesine dikkatli baktı ki, sanki bir daha karşı karşıya gelmeyecekmişiz gibi.

Tek kelime edemedim. Sadece geri çekilip sudan çıktım ve kaçtım. Ah Leyla ne işler açtın başıma! Bir yandan ailem kudurmuş köpek gibi arıyor, öte yandan bu gece bu evi terk etmem gerekiyor.

Üzerimi değiştirip odadan çıktım ve yavaş adımlarla aşağı inmeye başladım. Salona geçtiğimde Uzay'ı düşünceli bir şekilde sigara içerken gördüm. Boğazımı temizleyip "ben acıktım da biraz. Yemek yapabilirim değil mi?" diye sordum.

Anasını satayım o ses benden değil götümden çıkmış gibiydi. Derin bir soluk alıp gözlerine bakmaya devam ettim. O ise tebessüm ederek "tabii, hatta birlikte yapalım. Zaten öyle konuşmuştuk" diyerek karşılık verdi. Başımı sallamakla yetindim.

Hızlı adımlarla mutfağa geçip buzdolabını açtım. Neler yapabileceğime bakarken "kaçmak yok küçük hanım. Sevdigimiz yemekleri yapacağız" diyerek arkamdan dolabın yanına geldi.

Gülümsedim. Malzemeleri çıkartıp tezgaha koyduk ve aynı hızla işe koyulduk.

Kırmızı et ile doğaçlama bir yemek yapmak istedik. Sanırım nasıl bir yemek ortaya koyacağımı merak ediyor.

"Uzay sinirleri alınmış kırmızı et siparişi ver. Kuzu ya da dana fark etmez. Bende dip malzemeleri hazırlayayım".

Uzay başını sallarken hemen sebzeleri yıkamaya başladım. Havuç, patates, kabak ve bezelye. Hepsini bir tencere içine koyup kaynatmaya başladım. Kısa süre sonra Uzay yanıma geldi. Elinde büyük bir poşet ile.

"Ne çabuk gelmiş siparişler şaşırdım gerçekten".

Uzay;

"Sen emret ben hemen getireyim prenses".

İçimde yine tarifi zor bir fırtına koptu. İşime konsantre olarak etleri çıkartıp doğrama tahtasının üzerine aldım. Ardından et bıçağı ile julienne şeklinde kesip bir kabın içine alarak üzerine zeytin yağı, biberiye, kekik ve tane karabiber ekleyip kapağını kapattım.

Hemen kuzu kulağı ıspanakları yıkayıp köklerini ayırarak yapraklarını tekrardan geniş bir kabın içine alarak kumunu iyice çıkartması için üzerine su ekleyip mutfak masasının üzerine bıraktım.

Ocakta fokurdayan sebzelerin altını kısıp üzerinde oluşan köpekleri temizledim. Bakışlarım Uzay'ı bulunca tek kaşımı kaldırarak "öyle bedava izlemek yok. Şu yasemin pirinçden iki şu bardağı bir kaba koyup üzerine ılık su ilave et. Yemeğin yanına güzel bir pilav yapalım" dedim.

Uzay yine hayran olduğum gülü ile başını salladı. Bu adama biri gülmenin yasak olduğunu söylesin. İnsan kalbi için yeterince tehdit unsuru.

Neyse dedim içimden. Sebzeler tamamen olduktan sonra süzgü yardımı ile süzüp yine kaynatığım tencerenin içine aldım. Onları soğumaya bırakırken ıspanakları tekrardan yıkamaya başladım.

Kum tanesi kalmaksızın tertemiz oldular. Onları da kenara alırken aradan neredeyse bir saat kadar zaman geçti.

Kenara bıraktığım haşlanmış sebzeleri mutfak tezgahına alıp üzerine krema ekledim. Tuz ve karabiber ile tatlandırdıktan sonra blender yardımı ile ezmeye başladım. Pürüzsüz görünüm alana kadar işleme devam ettim.

Daha sonra tencereyi ocağa alarak altını yaktım ve yavaş yavaş et suyu ilave ederek karıştırmaya başladım. Neredeyse hazırdı.

Et tavasını ocağa koyup altını taktım ve kızması için en yüksek seviyeye getirdim. Marine ettiğim etleri kaptan çıkartıp tavanın içine attığımda çıkan ses ile genişçe gülümsedim. Allah'ım yemek yapmayı çok seviyorum.

Yaklaşık altı dakika kavurduğum etlerin üzerine hazırladığım sosu ilave edip altını en kısık seviyeye aldım.

"Uzay pilav tenceresini verir misin?"

Hemen önüme gelen tencereyi ocağa koyup pilav için hazırlıklarımı tamamladım.

"Bu işi bana bırak prenses. Sen salataya geç bence".

Gülümseyerek "tamam" dedim ve salataya geçtim. Fakat son bir isim kalmıştı. Ispanakları et yemeğine ilave edip çok öldürmeden karıştırdım. Sonrasında ise üzerini kapatıp altını en kısık seviyeye getirdim.

"Uzay birkaç dakika sonra yemeğin altını kapat. Bende salataya başlıyorum".

Onayladığı an salataya başladım. Ispanak kökleri, ince pırasa, havuç ve kırmızı lahana ile mükemmel bir salata hazırladım. Zeytinyağı, tuz, sarımsak, nar ekşisi ve portakal suyu ile karışım yapıp üzerinde gezdirdim.

Aniden Uzay'ın kahkahası yankılandı.

"Ağzının suyu aktı".

Genişçe gülümsedim ve "ne yalan söyleyeyim acayip acıktım. Hadi sende bitir artık pilavı da masayı kuralım" dedim.

Her şey bittiğinde terasa masamıza hazırlayıp karşılıklı oturduk. Uzay kadehini kaldırıp "sana ve güzel yemeklere içelim" dedi.

Tebessüm ederek kadehimi kaldırdım ve "bence bize içelim. Güzel çalıştık ve beklemediğim derecede güzel pilav yaptın" diyerek karşılık verdim. Başını salladı ve "o zaman bize" dedi.

Gözlerine yerleşen hüznü çözemedim. İçime dert olan soruları sormaya karar verdim. Boğazımı temizleyip "neden hüzün var gözlerinde?" diye sordum ilk önce.

Cevap alamadım. Oyalandı ve arkasına yaslanıp "bugün havuzdan neden kaçtığını açıklarsan sorunu cevaplarım prenses" dedi. Onun gibi sakince arkama yaslandım.

"Kaçmak değildi aslına. Orada senin istediğin neydi bunu kavrayamadım. Dürüst olmak gerekirse bu konularda oldukça öküz bir yapım var. Senin istediğin masum bir öpücük de dahi olsa fark ettiğin gibi tecrübeli biri değil ve sana daha fazlasını veremem. Sadece şunu bil, ilk öpücüğümün sahibi sen oldun".

Uzay şaşkınca "ne?" diye sordu. Utançtan yanaklarım kızarmaya başladı. Derin bir nefes alıp "duyduğun gibi işte. Şimdi sıra sende. Neden hüzün var gözlerinde?" diyerek tekrar sordum.

Uzay başını sağa sola doğru salladı ve dudaklarını araladı.

"Sayende hüzün falan kalmadı. Aklım almadı bir anda. Bu yasa kadar hiç sevgilin olmadı mı?".

Gururumun kırılacağını hissettim. Benim için çok hassas olan konulardan bir tanesi daha önüne gelmişti.

"Aslında oldu fakat onunla ruhunu paylaşmak gibi bir derdim olmadı. Hoş seninle de ruhum pek paylaştığım söylenemez. Sonuç olarak dudaklarıma kapanan sendin. Neyse benim öküz bir tip olduğumu bil yeter".

Uzay oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi ve yere çömelip gözlerimin içine derince baktı.

"Üzgünüm prenses bu konuda sana pek inanasım gelmedi. Bu kadar güzel bir kadın olup bir erkekle yatmamış olmana inanamam. Ha eğer tecrüben yoksa ben buradayım".

Sözleri bittiği an yüzüne okkalı bir tokat patlattım. Daha fazla burada azalmanın, bu saçma sapan tatilin anlamı yoktu.

Tek kelime etmeden içeri girip hızla merdivenleri çıkarak odaya geçtim. Hazırladığım valizi, kol çantamı telefonumu alıp aynı hızda merdivenlerden aşağı indim. Salonda öylece duruyordu.

Umursamadım ve hemen kapıya yöneldim. Gözlerimden akan yaşlar hiç yardımcı olmuyordu fakat zorladım kendimi ve kapıyı açıp kendimi dışarı attım.

Ve anladım ki, yaşın hiçbir önemi yok. Kadınsan zevk unsuru olmaya mahkumsun.

Bölüm bitti...

Her zaman dediğim gibi emeğe saygı. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum...

İnstagram; SELİN FESCİ BOZKURT - BIÇAK SIRTI AŞKLAR...

SAKINCALI KADERİN AŞKA TUTULMASIWhere stories live. Discover now