13. VEYL

1.7K 333 133
                                    

Emir Can İğrek - Adı Bende Saklı

•••

VEYL ATEŞİ

||BÖLÜM 13: VEYL||

   Yağız'dan,

   Bir mum ışığıyım! Cılız alevim yandıkça erimekteyim; eritmekteyim canıma batan camdan parçalarımı; ruhuma dikilen kemiklerimi...

   Saçılıyor ufacık ateşim bedenimden caddelere, kaldırımlara ve ardından çiçeklerimi ezen ayaklardan soluksuz ruhlara! Ben eridikçe ateşim yankılanıyor; yayılıyor bedenlerde. Ateşi harlayan ele damlayan mum damlası gibi beni yakmaya çalışan benlikleri yakıyorum! Alevim sönmek yerine daha da büyüyor!

   Seneler doldurdum arsız hikayemin göbeğinde! Çok yanık canlar gömdüm göz çukurlarıma. Sakladım çırpınışları bel oyuğuma; Yuttum haykırışları boğazımdan aç mideme! Çığlıklarım yankılanırken; midemden gelen seslere kulak verdiler lakin aç bırakıldım arsız lokmalara..

   Bir serzeniş kopar hergün yamaçlardan! Korkma derim kalbimin işittiği seslere! Korkma o senin kan pompalayan bedeninin kıyameti. Fark ettimki gömdüğüm her yanı yanık ruh, kendimden başkası değilmiş! Bir benim kıyametim kopmuş; bir benim ışığım sönmüş; bir ben kapatmışım tabutumun gıcırtılı kapağını. Tıpkı kirli masanın üzerinde ki çay tabağını örten mumun soluk ateşi gibi!

   Yağız olmak ne kötüymüş. Adım Ali olsaydı, dünya bana daha adaletli davranır mıydı? Peki ya adım Hamza olsaydı, gücümden yer gök inler miydi? Vehahut adım Bilal olsaydı, yolumda sabırla yanmaya devam edebilir miydim? Kötüymüş, kötü!

   Silinsin adım alnıma kazılı kimlikten!

   Kaybolayım isimsiz şehirlerde! Uzanayım kimsesiz kaldırım kenarlarında. Soluğumun titreyişinden tanısınlar beni! Adım, Veyl olsun! Ruhuma düşen, kırk yıl dibi görmesin lakin ciğerlerimde yansın çehreleri. Küllere karışsın her çığlığın umarsız hezeyanları!..

   "Nasılsın? Kendini biraz daha toparlayabildin mi?" Yeşil, elinde bir tepsiyle uzandığım çekyatta yanıma yaklaşırken konuşmuştu. Zihnimde açığını yakalamak isteyen düşüncelerim onun varlığını hissedince kendi kovuğuna çekilmişti. Biraz olsun rahatlayabilirdim!

  Nezaketen yönelttiği soruyu es geçerek, "O ne?" dedim elinde ki tepsiyi gözlerimle işaret ederken. Nasıl olduğumu bilmiyordum! Bir kelepçe bir dokunuş ve bir çift söz bile güçlü gözüken surlarımı yerle yeksan etmeye yeterken çok da iyi olmadığımın ve asla olamayacağımın kanaatine vardım! Lakin bunu dillendirme gereği duymadım.

   Dökülse heceler dudaklardan ne anlamı kalır ki yapışmadığı sürece hüsran yaralara? Hiç bahar görmedim ki nasıl ısıtsın içimi korlanmış soba! Turnalar hiç benim için şarkılar söylemedi ki nasıl iyi olayım.

   "Biraz haşlanmış pirinç lapası!.." dudakları söylememek istermişcesine sesi mırıltılı çıkmıştı. Kelimeler direnmişti diline karşı söylediklerini duyabilmem için. Elinde ki tepsiye uzanarak kenarları kırılmış eski seramik kasesini ve hemen çaprazında kalan kaşığı elime aldım. Bunun üzerine Yeşil, başını öne eğerek tepsiyi kenarda duran iskemlenin üzerine bıraktı.

   "Ellerine sağlık!.." ellerin, ellerim gibi yaşlanmasın! Kaşığı haşlanmış lapa pilava daldırıp ardından ağzıma götürdüm. Tuzu yoktu, yağı veya şehriyesi yoktu fakat bir tadı vardı.

VEYL ATEŞI (TAMAMLANDI)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum