22. KOYNUMDAKİ CESET

1.3K 265 154
                                    

Neşet Ertaş - Yalan Dünya

•••
VEYL ATEŞİ

||BÖLÜM 22: KOYNUMDAKİ CESET||

{Ağlayarak evimi istiyorum deyip sana koşasım var kadın}

Yağız'dan,

Ardında ölü bir ruh bırakmak ya da koynunda bir ceset taşımak... Hangisi daha ağırdı? Neyse ki göğsüm sağlamdır, bu yüküde sırtlanırım dediğim her an daha ağırlarıyla karşılaşıyordum. Sonra kasım titreyişleri sarıyordu koynumda ki cesetleri fakat ısınmak yerine daha çok üşüyordu çıplak düşüncelerim.

Behçemin sarı çiçeklerinin üzerine basıp geçtiler. Şiir okuyan adamdım; göğsümden en güzel şiirimi söküp aldılar.

Göğsüm çok da sağlam değilmiş! Aklıma kazdılar...

Göğüs kafesimi aşındıra aşındıra bir kadın girdi önce içimde ki boşluğa; sonra kıra kıra kemiklerimi söküp aldılar onu. Nasıl anlatsam bilmiyorum ki... Hani gözü değse gözüne uzun yollar kısalır, baharlar kışları okşar, içinde ki zincirleme kazalar yerini zincirleme sevinçlere bırakır, karanlıkta bir mum ışığı yolunu aydınlatır... Öyle hissettirmişti işte her zerresi.

Ne kadar tanıyordum ki onu?

Hiç.

Fakat bazen hiçliğin varlığı kadar bile tanımadığın birisi gelip bütün kainatı sığdırabiliyormuş içinde ki rutubetli taş duvarlara...

Yalnızlık bende mi yaratılmıştı ki sığındığım her şiir kendini uçurumdan boşluğa bırakıyordu?

Bak şu dağlar sessizce dinliyor bizi, esen rüzgar dallara çarpa çarpa sesleniyor, tek tek saçlarıma düşen kar taneleri onu hatırlatıyor, karşımda duran şu viran ev, dün gece altında uyuduğumuz yorgan, içeriye keskin soğuğu sızdıran eski pencereler ve bu hikayede ki her satır arası tekrar ayağa kalkıp savaşmamı ve omuzlarımda ki ölü çocukluktan kurtulmamı söylüyor.

Ellerimin titreyişlerini durduramıyorum. Düşüncelerimi susturamıyorum. Darmadağınık ruhumu toparlayamıyorum. Bitsin artık, dayanamıyorum...

Kulübenin kapısına sırtım dayalı; sayıyordum ayaklarımın ucuna düşen kar tanelerini. Kuzey, evin bir kenarında delirmiş gibi git gel yapıp bütün pişmanlığını dile getiriyordu! Onu yalnız bırakıp gitmesine ve kaçırılırken yetişememisine isyan ediyordu! Bu şekilde kaç dakika geçmişti aradan? Zamanın varlığını kaybetmiştim; hesaplayamadım. Birazdan odanın içinde yankılanan sesle Kuzey kendini benden önce toparlayıp yerde ki telefona uzandı. Benim telefonumdu fakat elimi kaldırmaya takatimin kalmadığını hissediyordum.

Belki Mina'dan bir haber vardır?

Kuzey, "Aç şu telefonu! Belki Mina'dan bir haber vardır!" duymadım, duymak istemedim. Bu dünyaya sağır olmak istedim. Kuzey, hızla yanıma yaklaşıp yakamı kavradı ve "Duymuyor musun beni ulan!? Aç şu telefonu!" derken bırakmadığı yakamdan sarsmaya devam etti eli ayağı kesilmiş bedenimi. Gözlerimi sinirle gözlerine diktim. Öfkeliydim. Yakamı Kuzey'den kurtarıp "Çek şu s*ktiğim ellerini!" Diye sessizce konuştum ve çalmaya devam eden telefonu alıp açtım.

Hayır, öfkem en çok kendimeydi!

Nasıl yalnız bırakıp gitmiştim dikenleri öpülesi çiçeğimi?

"Şu telefonu bir kerede erken aç!" Bu Pusat'tı! Çöktüğüm yerden ayaklanırken "Söyle!" tek kelime çıktı ağzımdan.

Mecalim kalmamıştı! Bazı kelimeler sadece onun kulağına fısıldamak için vardı ve o yoktu. O yüzden fazla konuşmanında bir anlamı kalmamıştı.

VEYL ATEŞI (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now