-10-

3.6K 298 22
                                    

Yana yana doktordan kaçarken bağırıyordum.
"Dokundutturmam koluma! Benim kolum!"
"Ezgi hanım sakin olun sadece alçıya alacağız." Dedi doktor. Nizam kollarını göğsünde birleştirmiş hareketlerimi izliyordu.
"İzin vermiyorum. Dokunamazsınız." Nizam yanımıza geldi ve beni omuzlarımdan ittirip sedyeye yatırdı.
"Tıfıl, uslu durursan burdan çıkınca sana bir sürü eti puf alırım." Gözlerim parladı.
"Vallaha mı?" Başını salladığı sırada küçücük saç telleri alnına düştü.
"Alacağım. Söz." Doktor kolumu yavaşca çekince inledim. Nizam'ın omzumdaki elleri kasıldı.
"Eğer bir kere daha canını yakarsan kötü olur." Doktor daha yavaş hareket etmeye başladı. Kolumu sardılar ve birkaç ağrı kesici verdiler. Nizam dakika başı 'acıyormu?' ve ya 'birşey yapmamı istermsin?' Diye soruyordu.
"Nizam nolur sus. Lütfen."
"İyi be." Dedi çirkef mahalle karıları gibi. Küçük bir markete çekip arabadan indi. Birkaç dakika sonra elinde iki poşet eti pufla döndü. Ön kapıdan yanıma dolaşıp kapıyı açtı ve aldıklarını bacaklarıma koydu. Işık görmüş tavşan gibi baktım poşetlere. Nizam arabaya binip gülümsedi.
"Çocukken çok seviyordun. Hatırladın mı?"
"Evet. Sende çok seviyordun." Başını salladı gülümseyerek.
"Ozaman bunları yemeyeceğim." Dedim. Çatık kaşlarıyla bana döndü.
"Nedenmiş o?"
"Akşam bize gel."
"Bu bir eve atma yöntemi değil mi. Beni kendi taktiğimle vurdun." Dedi kahkaha atarken. Sağlam elimle omzuna vurdum.
"Hayır. Annem çocukken en çok izlediğimiz filmi saklıyor. Ondan alırız. Laptopta filmi açıp eti puflardan yeriz. Olur mu?" Nizam evin önüne geldiğimiz için arabayı durdurdu.
"Olur tıfılım. Gelirim." Nizam arabadan inince bende indim. Sırf Nizam'ın arabası olduğu için ayağımla tekme atarak kapattım arabayı. Samsung marka telefonların milli zil sesi olan zil sesi çalınca etrafıma bakındım. Nizam cebindeki telefonu çıkardığında yere oturup 'sende mi bürütüs?' Diyesim gelmişti. Nizam gözünde ilk defa gördüğüm bir ışıkla konuşuyordu. Ya da sabah akşam evinin ışığı açık olan Hayriye teyzenin odasının ışığı yansıyordu gözüne. Bilmiyordum. Ama mutluydu. Telefonu kapatınca hızla yanıma geldi.
"Ezgi belki ben akşam gelemeyebilirim" dedi. Başımı salladım. Biraz kırılmıştım ama olsun.

Multi bölüm günüsü sksksjjs

Nizam'dan

Ezginin apartmana girdiğini gördükten sonra elimde çevirdiğim anahtarla arabama ilerledim. Hızla çalıştırıp heyecandan titreyen ellerimi durdurmaya çalıştım. Yıllarca benle konuşmaya tenezzül etmeyen kız beni kendi aramıştı. Derin bir nefes alıp Düzce'nin boş sokaklarında hızlıca sürdüm. Çağırdığı yere geldiğimde sakin olmam gerektiğini fısıldadım kendime. Sokağın başından Su gözkünce ona dogru yürüdüm. Herzamanki şortlarından ve yarım tişörtlerinden birini giymişti. Yanıma gelip parmak uçlarında yukarı kalktı ve dudağıma kesik bir öpücük kondurdu. Hisetmemem gereken bir duyguyu hissetmiştim. Tiksinmiştim. Koluma girdiğinde beni arabaya sürükledi.
"Deniz, transtan çık artık bebeğim." Dedi ince sesi. Kafamı sağa sola salladım. Yüzüme bir gülümseme yerleştirip yürümeye devam ettim. Arabaya bindik.
Çapkın bir sırıtışla yüzüme baktı.
"Beyaz Otel'e gidelim mi hayatım?" Başımı sallayıp oraya sürdüm. Radyoyu açtı.
"Muhabbetine de doyum olmuyor." Beyaz Otel'in oraya geldiğimizde konuştum.
"Geldik tı-, pardon güzelim" üst üste attığı bacaklarını açtığı kapıdan dışarı atınca bende indim. Yanına gidip koluna girdim.
"Bu kadar kısa giyinmene gerek varmıydı? Burası Düzce, Antalya değil." Dedim. Göz devirdiğinde önüme döndüm. İçeri girip kendimize bir oda ayarladıktan sonra yukarı ilerlemeye başladık. Özellikle merdivenden çıkıyordum. Önümdeki Su bana döndü.
"Bu gece harika olacak." Dedi ve el çırptı. 'Ya ne demezsin' diye mırıldanırlen buldum kendimi. Odaya geldiğimizde Su beni içeri çekti ve kapıyı kapattı. Üzerimdeki lacivert hırkayı bir çırpıda çıkartıp yere attı. Dudaklarını dudaklarıma kapattığı zaman ellerimi saçlarına daldırdım. Ama tiksindim yine. Sanki Su'yun sarı dalgalı saçları yerine Ezgi'nin siyah düz saçlarını istedim. Su'yun vücudumda gezinen gayet becerikli elleri yerine, Ezgi'nin bana vurmasını istedim. Çok tuhaftı. Pantolonuma düşen ellerini indirdim Su'yun.
"Kusura bakma. Ben yapamam. Eti puf yemek için beni bekleyen bir tıfıl var."

Bitti desem yalan olur. Şimdi benim ağzımdan ehuehue

Ezgi oflayarak camdan dışarı bakıyordu. Nizam'ın gelmesini istiyordu. Saat gece 10'u geçmişti. İyice bastıran uykusu ona yardımcı olmuyordu. Bilgisayar masasına hazırladığı çerezlere baktı. Dudaklarını büktü ve kafasını yeniden cama çevirdi. Tüm eti pufları tek tek açıp tabağa dizmişti. Uğraşmıştı. Ama Nizam gelmiyordu. Ezgi vazgeçerek laptopu kapattı. Çerezlerin üstünü örttü ve odasının kapısını kilitleyip yatağa girdi. Cidden kırılmıştı. Kolu gibi alçıyada alamazlardı değil mi? Gözlerini kapatıp uyumaya çalıştı. Başardığı sırada Nizam geri dönmüştü. Hızla üç katı çıkıp kendi evine girdi.
"Anne, baba ben geldim. Odamdayım beni rahatsız etmeyin." Dedi ve koşarak odasına gitti. Kapıyı kilitleyip altındaki kotu çıkardı ve eşofman giydi. Koşarak balkona ilerledi. Ezgi hiç bir zaman balkon kapısını kilitlemezdi. Balkonlar bitişik olduğundan Ezgi'nin balkonuna geçti Nizam. Kapıyı yavaşca açıp parmak uçlarında Ezgi'nin yanına ulaştı. Hafif aralık dudakları, uyurken birbirine karışan uzun kirpikleri ve yastığın kenarlarına dökülen siyah saçlarıyla çok güzeldi Ezgi. Hafif pembe yanaklarını da unutmamak gerekirdi tabi. Nizam yanına diz çökerek dokunmak istediği siyah saçlarına dokundu Ezgi'nin. Dudağını yanağına yanaştırdı Ezgi'nin. Ama birden durdu. Su'yun pis dudaklarının lekesi vardı dudaklarında. Elinin tersiyle sildi iyice dudaklarını. Yanağına bir öpücük kondurdu Ezgi'nin. Gülümsedi Nizam. Dudaklarının hissettiği en yumuşak şeydi yanağı. Sessizce yorganın altına girip ellerini yan duran Ezgi'nin beline attı. Küçük kızlar gibi kokan Ezgi'nin kokusu Nizam'ın etrafını sararken fısıldadı Nizam.
"Sen benim görmediğim hediyemsin, tıfıl"

Kahvemdeki SinekWhere stories live. Discover now