KUMA 11.

50.8K 1.5K 149
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR...

Serhad Ağalar gittikten sonra bütün konak yorgunlukla odalarına çekildi.  Şevval ise üzerinde ki yorgunluk ve yorgunluğuna ağır basan uykusuna dayamaya çalışıyordu. Su içip hemen yatağına gitmeliydi. Derin bir uyku çekmeliydi. Kim bilir belki rüyasında Mirzah'ı görürdü. 

Düşünceleri ile kafasını olumsuzlukla salladı. Bir an önce Mirzah'ı unutmalıydı. Yoksa dünya ona zehir olurdu. Azad onu öldürürdü. Yaşatmazdı. Hem hangi erkek karısının kardeşini sevdiğini öğrenirse delirirdi. Bu sadece Azad'a mahsus bir şey değildi. 

Mutfağa giren genç kadın su bardağına suyunu doldurdu. Daha sonra ise bir sandalyeye oturup keyifle ve bir o kadar korkuyla suyunu yudumladı. Şüpheliydi. Hayatından, Azad'dan, Armina'dan ve en önemlisi Mirzah'tan. Aslında buna şüphe denilmemeliydi. Bu duygu tarif edilemez derecede korkunçtu. Ne yapacağını bilmeden öylece yaşamak...

Genç kadın mutfağa doğru gelen ayak adımları ile kimin geldiğini anlamak için gövdesini biraz yana kaydırdı. Karşısında bütün endamıyla dikilen genç adam da bir o kadar şaşkındı. 

''Jinap (yenge) sen uyumadın mı?'' diye sordu genç adam kafasını kaşırken. Oysa ki Mirzah Ağa bütün evi kontrol etmişti ve herkes uyuyordu.

Şevval heyecandan küt küt atan kalbine bir son vermeye çalıştı. Mirzah onunla konuşuyordu. Bunca yıldır konuşmasını beklediği adam. Şuan onunla konuşuyordu. Ne yapacağını da bilmiyordu üstelik. Karşısında ki adam bir cevap bekliyordu ama Şevval heyecanına dur diyemiyordu. En sonunda kendini toparlayıp cevap verdi.

''Hayır su içmeye geldim.'' dedi Şevval. 

Mirzah ise anladım dercesine kafasını iki yana salladı. Ardından mutfakta gezdirdi gözlerini. Yiyecek bir şeyler arıyordu genç adam. 

Şevval, Mirzah'ın açıkla etrafı incelemesine içten içe kıkırdarken oturduğu yerden kalkıp, buzdolabında olan içli köfteleri çıkardı. Tabağı masaya koyduktan sonra saray şerbeti ve bir tane çatal çıkartıp onu da masaya ekledi. Mirzah yengesine anlamaz gözlerle bakarken Şevval gülümsedi.

''Etrafa aç kediler gibi bakıyordun. Bende içli köfte çıkartayım dedim.'' 

Mirzah yengesine gülümseyip hızla sandalyeye oturdu. Çatalı eline alıp içli köftelere saldırırken onu hayranlıkla izleyen kadından habersizdi. Şuan içli köftelere odaklanmış, hepsini yeme peşindeydi.

''Afiyet olsun. Bu kadar aç olduğunu bilseydim diğerlerinden de ayırırdım.'' dedi yüzündeki hafif içtenlikle.

''Valla iyi olurdu jinap (yenge) ama benim nasibim yokmuş.'' dedi hafif üzüntü ile genç adam. 

Saray şerbetinden bir yudum daha alırken telefonun sesi mutfağı, daha doğrusu tüm konağı inletmişti. Mirzah cebinden telefonu çıkardıktan sonra hemen arayan kişiyi yanıtladı.

''Efendim Begüm.'' dedi telefonu kulağı ile omzu ile sıkıştırırken. 

''Sen iyi misin? Gelmemi ister misin yanına?'' diye telaşla sorduğunda bir müddet karşı tarafı dinledi. Şevval karşı tarafın ne söylediğine merak ederken, kulakları ve tüm dikkati telefona odaklanmış durumdaydı. Karşı taraf hararetle bir kaç şey daha söylediğinde Mirzah bıkkınlıkla nefesini dışarıya verdi.

''Tamam ama yarın geleceğim yanına.'' dedi. ''Bir şey olursa beni ara. Bak geçen sefer ki gibi aramazsan külahları değişiriz.'' dedi.

''Tamam hadi görüşürüz.'' dedi ve telefonu kapattı. Telefonda konuştuğu süreden belli elindeki çatal ve masayla ritim tutan genç adam çatalı masaya bıraktı. İştahı kaçmıştı. Bunu fark eden Şevval hemen sordu.

KUMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin