12

3.4K 232 50
                                    

Bu bölüm texting değil, bakalım beğenecek misiniz?


Minerva

"Hayır, Luke." dedim elindeki kalemi çekip. Bu ona aynı şeyi kaçıncı anlatışımdı bilmiyordum. Bir şeyi soruyordu, anlatıyordum ve ardından o konuyla ilgili ilginç bir soru daha buluyordu. Bazı sorularının insanlık tarihinde kimsenin aklına gelmediğine emindim.

Konu şuydu, Luke benden edebiyat ve tarih için yardım istemişti ben de kabul etmek durumunda kalmıştım. İnsanlara pek hayır diyemezdim, öte yandan Luke da pek hayırı hak eden bir çocuk gibi değildi. Ashton hak edebilirdi, ama ona da diyemezdim.

Bir kez daha Ashton'ın aklıma gelmesiyle iç çekip elimi saçlarımdan geçirdim. Luke bana döndü. "Bir sorun mu var?" dedi, bunu bu gün birkaç kere sormuştu. Sesi her seferinde daha çok bir sorun var, der gibi çıkıyordu, zaten mesajlarımızı okuduğundan dolayı ondan utanıyordum. Ashton önemli bir şey olmadığını pek de kibar olmayan bir dille söylemişti ama benim için özel sayılırlardı. Ona söylediğim her şeyde bariz bir şekilde kendimi açığa veriyormuş gibi hissediyordum. Ve bu yetmiyordu. Luke konuyu Ashton'a getirmek için direniyor gibiydi.

Ama bu sefer konunun ona gelmesine gerek kalmadı, o geldi. 

Kapı çalınmadı. Seslenme yoktu. Kapıyı açtı ve zaten girişin direk çalıştığımız masaya çıktığı odaya giriş yaptı. İlk önce Ashton olduğunu bilmiyordum. Tanrı biliyor ya, o olduğunu bilsem arkamı dönmek ve dönmemek arasında dev bir mücadele yaşardım. Dönmek istemeyen tarafım galip gelirdi ve ben de ona bakıp yine o buz gibi bakışlarıyla karşı karşıya kalmazdım.

Önce bana baktı, sonra Luke'a. Ardından kaşlarını çattı, durumu garipsediği belliydi. "Onun ne işi var burada?" soruyu direkt bana sormaktansa dolaylı yoldan Luke'a sorduğunda bakışlarımı kaçırıp dudaklarımı ıslattım. Tek gözü bana bakıyor gibiydi, emin değildim. 

Luke bekletmeden "Bana ders çalıştırmasını istedim." dedi. O dakikadan sonra Ashton'ın pek umrumda değildik, hoş Ashton'ın zaten hiçbir şekilde, hiçbir dakikada ya da hiçbir yerde umrunda değildik. Değildim. Böyle hissediyordum ve bunun doğru olduğunu bilmeme rağmen, olmaması için tanrıya yalvarıyordum.

Dediğim gibi, Ashton umursamaz tavırlarla ceketini askıya asarken Luke'a bir soru daha yöneltti. "Neden seni ders çalıştırması için onu tercih ettin ki?" diye. Arkasından gizli gizli göz devirirken saçlarının, üstünün başının dağnık olduğunu fark etmemle yüzümü buruşturdum. Nereden, ya da ne yaptıktan sonra geldiğine dair duyduğum şüphe beni ağlatmak üzereydi. Neyse ki Luke'un sesi dikkatimi dağıttı. "Çünkü o, dershanenin en zeki kızı." var ile yok arası bir gülümseme yerleşti yüzüme. Luke'un iltifatı için değil, Ashton'ın vermesini beklediğim tepki yüzündendi bu. Zaten beni sık sık aptal yerine koyuyordu. 

Burnundan bir ses çıkardı, Ashton. Dalgayla karışık bir tonda konuşarak içeri doğru yürümeye başladı. "Tabii, en zekisi." 

O gittikten sonra Luke bana "Onu boş ver, bazen beyni ile ağzından çıkanlar arasında sorunlar yaşıyor." dedi. O bana yine ilginç sorularını sormaya başladığında içimden gülümseyip hayır, dedim. Ne dediğini çok iyi biliyor.

-

"Luke." dedim bir süre sonra. "Ben yoruldum." omuz silkti. "Seni yormam pek adaletli olmaz, istediğin zaman mola hakkın var." kafamı salladım. Tavırları hep tuhaf geliyordu ama ciddi olduğunu düşünüyordum. Bu şehirdeki herkes biraz ilginçti. 

"Mutfak nerede?" dedim ayağa kalkarken, su almaya gitmeliydim. Luke bana dönmeden, "Soldan dön." diye eliyle bir iki işaret yaptı. Dediği yoldan gidip mutfak olduğunu tahmin ettiğim küçük odanın kapısını araladım. Doğru yeri tutturmuştum. Doğru kişiyi tutturduğuma inanıyordum. Ama doğru zamanı tutturduğuma emin değildim. Kahretsin ki kapıyı açınca karşıma Ashton çıkmıştı. Doğrusu bir bakıma bunu seviyordum. Onunla aynı ortama girmeyi, hiç olmasa da yalnız kalmayı, yakınında olmayı. Ama beni incitiyordu ve bunu sevmiyordum. 

Bir süre sonra zihnim Ashton ile karşı karşıya olduğumuzu benimseyince kendime o günün sorusunu yönelttim. Bu durumda ne yapılır? Ne denilir? 

Şimdi, çok okuyup çok izlemem bana bu sorunun cevabını rahat bir şekilde sunuyordu. Gözlerinin içine bakar, bir iki hoş laf edersin ve oğlan da seni öper. Tabi o oğlan Ashton Irwin olursa, bütün klişelik, teoriler çöplüğü boylar. Bildiniz, 10 puan.

Ashton gözlerimin içine bakarken ama öte yandan da bakmazken -bunu nasıl yaptığını bilmiyordum- ona en yakın olduğum anın fırsatını çıkarabilmeyi diledim ve bunu denedim. Yüzünü inceledim. Belli belirsiz çıkmış sakallarını, güzel dudaklarını, yüzündeki izleri ve yeşil-sarı gözlerini... O güzeldi, dışarıdan o kadar güzeldi ki elinizde olmadan ona kapılıyordunuz ama iletişime girmeye çalıştığınızda sizi itiyordu. Bariz duvarları vardı. Ben de onları aşmaya çalışan ufaklığın tekiydim.

Büyüyü bozdu, aslında ortada bir büyü olduğu da yoktu. O istemeden -bunu istemediğine emindim- beni büyülüyordu ve gerisi de yoktu. Bu kadar basit işte.

Kafasını yukarı kaldırdı. "Önüne de mi bakmazsın?" dediğinde bir anlık şokla "hı?" dediğimde kendimi yerlere vurmak istedim. Bıkkınlıkla bir nefes bıraktı. "Minerva." dediğinde kafamı kaşıdım. "Efendim?" baktı, baktı. Beni öldürmek istiyordu üşeniyor gibiydi. Bu da rahatsız ediciydi. "Çekil önümden." dedi ve tamam dedim içten içe. İşte melodinin durduğu an budur.

Aslında söyleyecek çok şey vardı, konuşmalıydım. Ama bana verebileceği herhangi bir cevaptan korkuyordum. Diretmeden önünden çekildim. Şaşırır gibi bir ifade oluştu yüzünde, "Konuşmuyorsun." dedi. Aklında bir şeyleri tartıyor gibiydi ama dalga geçtiğinden şüpheliydim. "Üstelik eline bir fırsat geçti. Bu cidden iyi, bir süre sonra sesin beynimde ötmeye başlıyordu ve emin ol, bundan hiç mi hiç memnun değildim." kafasını iki yana sallayıp gitmek üzere arkasını döndüğünde onu durdurdum. "Baksana," dedim. Bakmadı ama adımlarını kesti. "Sana kötü bir şey yapmadım, ama eğer bana bir pislik gibi davranmak hoşuna gidiyorsa yapabilirsin. Bana seni umursamamayı öğretmeni istiyorum." 

Arkası dönük olmasına rağmen güldüğünü hissettim. "Kadınsın sen," dedi. "Onu bunu umursadığını söyleme. Ve sana pislik gibi davrandığım fikrini aklından at. Çünkü sana davranmıyorum bile."

Ve kapıdan çıktı. Söyledikleri gözlerimden yaşlar süzülmesine neden olurken, elimi ağzıma bastırıp hıçkırıklarımı gizlemeye çalıştım.



Want to Ignored // IrwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin