Final

3.2K 305 141
                                    

12.10'da yazmaya başladım ve şu an saat 17.57... Ne diyebilirim bilmiyorum, sakin bir final oldu ama birbirlerine söylemelerini istediğim hatta belki istediğiniz şeyleri yazdığımı düşünüyorum. Umarım beğenirsiniz. Siz bunu okurken ben teşekkür notu yazıyor olacağım. Orada detaylı detaylı konuşuruz. Okuduğunuz en uzun teşekkür notlarından biri olabilir, uyarıyorum. :)))

İyi okumalar.


Ashton.

"Yoruldum! Ashton, öncesinde bana bu kadar merdiven çıkacağımızı söyleseydin yanımda asansör falan getirirdim."

"İyi ki dememişim o zaman. Şu an seni boş yere çabalamaktan kurtarmış sayılıyorum."

Arkamı dönmeden konuştuğumda Minerva ofladı. Yine. Bu kaçıncı bilmiyordum, Tanrı biliyor ya, saymaya kalksam kafayı yerdim. Merdiven olayında haklı sayılabilirdi, çok merdiven çıkmıştık. Yorulması, zorlanması normaldi ama zaten zorluk olmadan güzelliği elde edemezdi. Hem, ben o kadar da yorulmamıştım.

"Bari beni bekle ya. Bir de ileriden gidiyorsun. Şuradan düşsem ya da beni kaçırsalar, başıma bir iş gelse haberin olmayacak...." Minerva söylenmeye devam ederken derin bir nefes alıp ona döndüm. "Merak etme, seni kaçırmazlar. Kimse çenene dayanamaz." Beni fark edince o da adımlarını durdurdu. Ben düz yerdeydim, o birkaç basamak aşağıdaydı ve sıkıntıyla kocaman açtığı gözleri buradan daha da büyük gözüküyordu. Bir süre bana baktı, sonra nefesini bıraktı. "Yoruldum," mızmızlandığında alt dudağı sarktı. Bunu bile bile yapmadığını biliyordum, ama bu, yaptığı hareketin onu küçük bir kız çocuğu gibi göstermesine engel olmuyordu.

Sakin bir şekilde ona baktım. "Az kaldı, Minerva."

"Ashton, yaklaşık yirmi dakikadır az kaldı diyorsun. Bacaklarım ağrıyor, düşecek gibi hissediyorum ve..." o konuşmaya devam ederken ben dinlemeyi bıraktım. Dinlemediğimi fark edemeyecek kadar hızlı konuşuyordu. Hep hızlı konuşurdu, ama bu tip anlarda kelimelerini seçmesi çok zor oluyordu. Ve neden bilmiyorum ama ne derse desin anlayabiliyordum.

Dediğim şey ise doğruydu, cidden az kalmıştı. Sadece birkaç kat daha. Ama susacak gibi değildi. Susması için ne yapmam gerekiyordu?

Aklıma gelen fikirle sıkıntı dolu bir nefes verdim ve ona doğru ilerledim. O geldiğimi fark edince -çok geç fark etmişti- susuverdi ve yüzüme bakakaldı. İtiraz etmesine fırsat vermeden eğilip bir kolumu dizinin altına, diğerini de boynuna koydum ve onu kaldırdım. Sussun diye. Yorulmasın da, şikayet edecek bir şey bulamasın diye. Ama o ne yaptı? "Ashton," diye adımı ciyakladı. "Ne yapıyorsun?" Korku dolu ifadesine gülmemek için kendimi zor tuttum. "Gördüğün gibi seni taşıyorum. Merdivenlerin bitmesine az kaldı. Kollarım seni o kadar taşıyacak kadar dayanabilir ama kulaklarımın daha fazla şikayetlerini dinleyebileceğini sanmıyorum."

Bir süre yüzüme baktı. Uzun saçları boynundan aşağı dökülüyordu, bazı tutamları kollarıma değiyordu. Girdiğimizden beri içeriyi kullandığı şampuanın kokusu doldurmuştu. Minerva nereye girerse girsin, etrafa saçlarının kokusu yayılırdı. İlk başlarda yoğunluğu rahatsız edebiliyordu ama sonra huzur verici bir hal alıyordu. Bazen bir şekilde bunu sevmediğimi hissediyordum. Bu ona özel bir şeydi ve etraftaki isteyen ya da istemeyen herkes bu. Yanına yaklaşıyorlardı ve kokusunu ister istemez soluyorlardı. Keşke... ne bileyim, sadece benim ona yaklaşabildiğim yakınlıkta ulaşılabilseydi. Sadece ben. Bunun adı neydi, içimdeki o rahatsız edici his neydi tam olarak bilemiyordum. Onu aklımdan kovdum ve Minerva da konuşarak bana yardımcı oldu.

"Yani susayım diye beni kucağına aldın, öyle mi?" Tam olarak soru mu sormuştu yoksa, "aksini söyle yoksa seni öldürürüm" gibi bir şey mi söylemek istemişti, kestirememiştim. Olabilecek en monoton tonda, "Evet," dedim. Sesim daha çok "başka ne olacaktı ki" der gibi çıkmıştı.

Want to Ignored // IrwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin