72

2.9K 226 91
                                    

Gözlerimi kapalı kapıya diktim. Bu, önünde durduğum ikinci seferdi. İlk sefer hava alanına gelmeyen Ashton'ı merak ettiğim için ve oradan evine depar attığımdan dolayı o zaman şu ankine kıyasla daha çok korkuyordum ayrıca daha yorgun ve telaşlıydım. Şimdiyse tamamen heyecan ve neşe vardı üzerimde. Elimde Ashton'a yedireceğim kekler duruyordu -gerçekten özenerek yapmıştım ve beğenmesini olması gerektiğinden daha çok istiyordum. Ayrıca şu iddia olayını neden istediğimi de bilmiyordum. Sanırım bir şeyler paylaşma fikri hoşuma gitmişti ve eğlenceli olacağı fikri de göz ardı edilmezdi. Kazanmayı isteme nedenimin ne olduğunu düşünmekse beni daha çok meraka düşürüyordu. Cidden kazanmayı istemek mi, yoksa Ashton'ın benim yaptığım bir şeyi beğenmesi fikrinin
güzelliği mi? Bilmiyorum, tek bildiğim cidden bol miktarda kek yaptığımdı.

Daha fazla durmanın anlamsız olduğunu fark edip kapıyı çaldım. Açılmasını beklerken saçlarımı düzelttim ve yüzüme güzel olmasını umduğum bir ifade oturttum. Kapı bir süre açılmayınca zile tekrar bastım. Sonra sürekli duymak istediğim ses biraz uzaktan da olsa kulaklarıma ulaştı. "Geldim, geldim!" diyordu Ashton. Birkaç saniye sonra da kapı açıldı.

Ashton Irwin tamamen her zamanki hali ile karşımda duruyordu. Daima olduğu gibi görünüşe özenilmemiş ama başka bir insanın görünüşüne ne kadar özenilirse özenilsin böyle güzel olamazmış gibi.

"Kusura bakma," dedi. Görünüşündeki tek fark saçlarını yeni taradığının belli oluşuydu ayrıca üst bedeninde herhangi bir şey yoktu. T-shirt, gömlek, ceket, herhangi bir şey. Şaşkınlığıma engel olmaya çalıştığım sıralarda Ashton yarıda bıraktığı lafına devam etti. "Duş alıyordum da, ondan kapıya geç kaldım."

Bu kapıyı geç açmasını da, saçlarının şeklini de, üzerinde pantolonu dışında bir şey olmamasını da açıklıyordu. "Hı-hı." diyebildim onaylayan bir sesle. Ama hemen sonra gözlerimi yüzüne doğrulttum. Daha ne kadar rezil olabilirdim ki? "Önemli değil."

Kafasını onaylar şekilde salladı ve gözleri elimde tuttuğum kek kabına kaydı. "İçeri gelsene," dedi geçmem için yer verirken. Kafamı salladım ve direk tezgaha yöneldim. Keklerimi bıraktıktan sonra Ashton da yanıma geldi. "Nasıl gidiyor?" laf olsun diye soru sorduktan sonra saçma olabileceğini fark etmiştim. Zaten buraya gelmeden önce mesajlaşıyorduk, sormamın bir mantığı yoktu.

Bana bakıp omuz silkti. Gülümseyerek "İyi," dedi. İkimiz de tezgahın önünde duruyorduk. Tezgah benim karnımın hizasında, Ashton'ın ise bacaklarının bittiği yerin oralara kadar yüksekti. Aramızda aşırı bir boy farkı olduğu söylenemezdi. Sayısal olarak on beş santim falan vardı.

Ashton kek kutusunun kapağını açtı. İlk önce oraya baktı, sonra da bana döndü. "Biraz abartmamış mısın? Bu kadarını yiyebileceğimi sanmıyorum, bence kaybedeceksin." lafın sonlarına doğru oluşan gülümsemesine yalandan iddialı bir gülümsemeyle karşılık verdim. "Bence tatlarına bakmadan emin olmamalısın." bir süre yüzüme baktı, tuhaf hissettim. Bakışları üzerimde olduğunda beni tamamen görüyormuş gibi geliyordu. Sanki ne düşünüyorsam okuyor, biliyordu. Ne oldu der gibi kafamı salladım. O da hiç, der gibi omuzlarını silkip yeninden keklere döndü. Sahte bir isteksizlikle iç çekti. "Şu keklerin tadına bir bakalım o zaman."

İçlerinden birine uzandığında heyecanla dudaklarımı dişledim. Ashton'a bakmaktan başka bir şey yapamıyordum -her zaman öyle oluyordu ama bu sefer daha farklıydı. İşten eve gelen babası ona hediye almış bir çocuğunki gibi bir heyecan hissediyordum ve bastırmakta zorlandığım bir kahkaha atma isteği vardı içimde. Ashton bir lokma aldığındaysa tepkisini saniyesi saniyesine yakalayamamaktan korktuğum için gözlerimi sonuna kadar açmıştım.

Want to Ignored // IrwinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin