IV - KABRİSTAN

344K 13.4K 2.8K
                                    


SERZENİŞ LEYL

4.BÖLÜM

KABRİSTAN

🍂

Acı, baş edilmesi güç bir hastalık gibi ruhumu kemirip, düşüncelerimde iyiliğe dair ne varsa yerle yeksan etmişti. Zihnimin içi yıkıntılarla dolu bir harabeyi andırıyordu. Kalbimse, kimsesiz duygular mezarlığını... Her yer viraneydi, umutlar can çekişmekteydi ve artık hiç ışık yoktu.

Karanlığın içinde öylece bekliyordum. Ne kabullenebiliyor, ne de savaşabiliyordum. Bora'nın o akşam söylediklerini aklımdan çıkaramadığım her saniye, hezimet duygusu daha da büyüyordu içimde. "Şunu unutma ki ne zaman kaçsan düşeceksin. Ve şunu bil ki, seni kaldıran her zaman ben olacağım."

O akşam herkes dağıldıktan sonra kendimi odama kapatmıştım. Annem soluğu yanımda almıştı, adına her zaman nasihat dediği zırvalıkları sıralayarak ve aklımı başıma almam gerektiğini söyleyerek gitmişti. İki gündür yemiyor, içmiyor, yatağımdan dışarı çıkmıyordum. Sürekli uyuyarak düşüncülerimi uyuşturmak iyi geliyordu lakin bu sefer de kâbuslara uyanıyordum.

Huzur beni terk edeli çok oluyordu.

Bu akşam evde olmayacaktım. Bora sabah erkenden arayıp, bu akşam yemeği dışarıda yiyeceğimizi söylemişti ve ben itiraz etmemiştim. Yatakta toparlanıp dizlerimi karnıma çektim. Elif'in ölümünün üzerinden koskoca iki gün geçip gitmişti. Dünden beri sürekli internet haberlerini kurcalıyor ve yeni bir şeyler öğrenmeye çalışıyordum.

Elif Mirzanlı, dün öğlen namazına müteakiben Karşıyaka Mezarlığı'na defnedilmişti. İlginç olan, daha doğrusu benim ilgimi fazlasıyla cezbeden detay, Elif'in Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı olarak görev yapan, bir başkomiserin karısı olmasıydı.

Bora için küçük fakat benim için oldukça büyük bir detaydı bu. Elif'in kocasının polis olması bana kaybettiğim umutlarımın kapılarını yeniden aralamıştı. Belki de bu adam, o gece karısını öldüren zanlının tutuklanan kişi olduğuna inanmayacak ve Bora'nın peşine düşecekti. Tek temennim, o adamı işkillendirecek bir açıkla karşılaşmasıydı.

Düşük bir ihtimal de olsa her şeyden çok istiyordum bunu. Şimdilik ağzımı açamaz, kimseye bir şey söylemezdim. Şayet o başkomisere güvenebilecek olsam, Bora'yı kendi ellerimle ona verirdim ama bazı şeyleri sağlama almam gerekiyordu. Hilal'e bir zarar gelmemeliydi.

Ani bir hareketle ve büyük bir cesaretle toparlanıp kalktım yatağımdan. Kahverengi dolabıma yürüdüm ve içinden gelişigüzel parçalar çıkarıp yatağımın üzerine attım. Elif'in öldüğü o gece, bana kötü bir kâbus gibi geliyordu. Kabristana gidecek ve Elif'in mezarını kendi gözlerimle görecektim. Yoksa bir yanım onun hâlâ o gece, o ıssız yerde kaldığına inanmaya devam edecekti.

Anneme görünmeden, evden sessizce çıktıktan sonra vakit kaybetmeden taksiye bindim. Çok değil, yaklaşık yirmi dakika sürmüştü mezarlığa varmam. Şimdi ucu bucağı görünmeyen büyük mezarlık alanının içindeydim. Mezarlık görevlisinin tarif ettiği tarafa doğru yürüyordum.

Evden çıkmadan önce güllük gülistanlık olan havanın rengi soldu ve birdenbire fırtınalar esmeye başladı. İnsana kirpiğinden daha yakın olan ölümü hatırlatan mezar taşlarına baka baka aradığımı bulmaya çalışırken, içimde buz gibi yeller esiyordu.

Peki, yüreklerine birer ateş bahşettiğimiz o insanlar hangi cehennemi yaşıyordu?

Sessizdim. Suçluydum. Haddinden fazla yaralı, daha çok yorgundum.

SERZENİŞ (KİTAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin