II - KAN KOKUSU

428K 18.4K 5K
                                    



SERZENİŞ LEYL 

2. BÖLÜM

KAN KOKUSU

🍂

Ölüm, hayatın omuzlarımıza zamansızca bıraktığı, en ağır vedaydı.

Ağaçların arasında hareketsizce yatan bedenin bir kadına ait olduğunu gördüğümde boğazım düğümlendi. Benim yaşlarımda olmalıydı zira fazlasıyla gençti. Bora silahı bana doğrultup fütursuzca ateş ettiğinde öleceğimi sanmıştım ama henüz kaderde benim için yazılan hikâyenin sonu gelmemişti. Lakin ne acı bir tesadüf ki, o kurşun başka bir kadının hayatına kastetmişti.

On sekizi, on dokuza bağlayan o Eylül gecesi... Tanımadığım bir kadının, hayata ettiği en ağır vedaya şahitlik ettim. Ölmüş olmamalıydı, hayatı saçma sapan bir kurşun yüzünden son bulmamalıydı.

Bora ateş edeli bir saatten fazla olmuştu. Kurşun yarası ölümcül olmasa bile, bu kadar uzun bir vakitte kan kaybından ölürdü insan. Neresinden vurulduğunu bile anlayamadan, olduğum yerden kıpırdamadan donuk bakışlarla seyrettim hareketsiz bedeni. Ellerim, dizlerim, yüreğim titriyordu.

Bora hızlı adımlarla buraya doğru yürüyordu. Ne yapmam, nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. İçimden bir şeyler kopuyormuş gibi sızlanarak yere diz çöktüm. Küçücük bir ihtimal bile olsa, onun silahtan çıkan kurşun yüzünden ölmemiş olabileceğini düşündüm. Kadın sırtüstü yatıyordu. Belinin altındaki boşluktan sızan koyu kan, ıslak toprağın üzerinde birikmişti. Kan görmeye dayanamaz, kokusunu aldığım an kendimden geçecek gibi olurdum. Ama ilk defa bunu bile umursamayacak kadar suçluluk hissiyle doluydum.

Adını sanını bilmediğim kadının eline uzanıp avuçlarıma sardım. Teni buz gibiydi. Parmaklarımla bileğimi yokladım, nabız yoktu. Parmaklarımı bu sefer de koyu renk saçlarının kapattığı boynuna götürdüm. Çenesinin altına defalarca dokundum ama nabız yoktu. Göğsü yaşam emaresi olan soluklarla kalkıp inmiyordu.

"Ölmüş olamazsın," dedim zorlukla. Ağlamaya başlamıştım. "Lütfen aç gözlerini."

Bora buradaydı. Benim gibi yere diz çöktü ve kadının başucunda durdu. Benim ağlayışımın aksine, durağan bakışlarla kadının yüzünü, dikkatsizce öldürdüğü kurbanını inceliyordu. Gözlerim istemsizce Bora'nın yüzüne, bilhassa insanın yüreğini delip geçen soğuk bakışlarına odaklandı. Bu kadını o öldürmüştü ama hiçbir duygu yoktu gözlerinde. Korku, panik yahut acı. Aklım almıyordu, nasıl bu kadar soğukkanlı olabiliyordu?

"Belki nabzı yavaşlamıştır, belki ondan duyulmuyordur kalp atışları." Dizlerimi tamamen toprağa bastırıp kafamı eğdim ve kulağımı kadının sol göğsüne, kalbinin olduğu yere bastırdım. Hiçbir şey duymuyordum.

"Hayır ya, hayır... Ölmüş olamazsın..." Kalbime ağır bir veca sızarken tekrar kadının yüzüne baktım. Aralanmış dudaklarının arasından sızmış ve donup kalmış kan lekesi ne kadar geç kalmış olduğumuzu gösteriyordu.

Temiz ve berrak bir yüzü vardı genç kadının. Ölümün solgunluğunu taşımasına rağmen güzeldi yüzü. Dudakları mosmor olup çatlamış, kumral, dalgalı saçları toprağın çamuruna saçılmıştı. Kim bilir, belki eline mesleğini almak isteyen başarılı bir üniversite öğrencisiydi. Belki de bir adamın hasretle beklediği sevgili. Ya da kim bilir, anne ve babasının evde merakla beklediği biricik kızları... Ama o burada, hareketsizce yatıyordu. Sahi, burada ne arıyordu?

SERZENİŞ (KİTAP)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin