Tanıtım

4K 254 39
                                    

Merhaba! Yepyeni bir kurguyla karşınızdayım. Aslında uzun süredir kolajlardan aldığım ilhamla hayal ettiğim bir şeydi SelMur hikâyesi. Bu kurgu aklımda vardı ve ben de neden yazıya dökmeye başlamayayım dedim. Umarım iyi yapmışımdır. Klasik "devam etme" sorunsalım var, hâlâ. İnanın ne zaman bölüm yüklerim, nasıl vakit bulup da yazarım bilmiyorum ama en azından ana kurguyu sizinle paylaşmak ve fikrinizi almak istedim. Yorumlarınız benim için çok değerli, önceki hikâyeye yorumlar geldikçe yazma hevesim arttı. Önceki hikâye demişken onu unutmuş değilim, istekler üzerine devam etmeyi düşünüyorum, bu kurgudan bağımsız olarak. Lütfen eleştirilerinizi esirgemeyin, bu bölüm ufak bir tanıtımdır.

Son olarak beni cesaretlendiren Poşetmiyy halkına tekrar tekrar teşekkürlerimi sunuyorum, iyi ki varlar.

Multimedia: Mørland&Debrah - A Monster Like Me
**

"Gelme peşimden!" diye bağırdım arkamda duyduğum ayak seslerinin sahibine hitaben. 

"Selen, yapma saçmalıyorsun." diye seslendi bıkkın bir şekilde. 

"Saçmalıyorum?" diyerek kendi çevremde yarım tur döndüm ve sinirli bir şekilde ayağımı yere vurdum. Şimdi gözlerine bakıyordum. Çelik mavisiydiler, ne zaman bu renk olsalar bu sinirli oldugu anlamına gelirdi. Sinirli olduğu kişi kendisi olmalıydı, şu anda bana sinirli olmaya hiç ama hiç hakkı yoktu çünkü.

"Çocuk gibi davranıyorsun, ne yani böyle bağırıp çağırıp gidince her düzelecek mi? Otur konuşalım."

"Çocuk gibi davranıyorsun..." diye mırıldandım tekrar ederek. "Sen beni hiçbir zaman büyük olarak görmedin ki zaten, sorun da bu Murat, bana güvenmiyorsun, gözlerinin önünde büyüdüm, seninle büyüdüm ama sen beni hala küçük bir kız olarak görüyorsun. Öyle görmesen şu anda bu duruma düşmüş olmazdık zaten." sesimin sonlara doğru titremesine engel olamamıştım. Çocuk gibi olmamla ilgili cümleleri çoğu zaman şaka amaçlı kursa da böyle ciddi bakarken şaka gibi gelmiyordu. Bu beni çok derinden yaralıyordu, beni küçük bir kız olarak değil, arkadaşı olarak görsün istiyordum. Arkadaşı olarak görsün? Emin misin? diye sinsice fısıldayan tarafıma görünmez bir tekme savurdum.

"Bu söylediklerin doğru değil.." dedi ciddileşerek. "Şu anda bu durumdaysak bunun nedeni seni çocuk gibi görmem değil, bunu gayet iyi biliyorsun."

Gerilmiştim, işte yine o konuyu açıyordu, aynı 10 yıl önce yaptığı gibi ve ben aynı o zamanki gibi hazırlıksız yakalanmıştım. Ne gereği vardı her zamanki basit tartışmalarımızdan birini yaşarken buna? En son 10 yıl önce bu kadar ciddi görünüyordu karşımda, ağzını açtığı anda yumruğu suratına indirmiştim. Hastanede sargılı burnuyla otururken annemin zoruyla ziyarete gittiğimizde yine annemin zorlamasıyla özür diledikten sonra kulağına fısıldadığım şey "Bir daha asla." idi. Bir daha asla öyle şeylerden bahsetmeyeceğimize dair birbirimize söz vermiştik, birbirimize olan arkadaşlık dışı duygulardan yani. Olduğumuz gibi kalacağımıza dair gizli anlaşmamız kapsamında çocukluğumuzdaki gibi kalmıştık hep, fazla ya da eksik değil, arkadaş. Bu anlaşmaya göre kendimize bir anahtar kelime koymuştuk. Eğer yanlışıkla, bir şekilde tekrar duygulardan konu açılırsa ve kendimizi tutamazsak en azından birimiz bu kelimeyi söyleyecekti ve bu biraz önce yaşanan her şeyi unutmamız gerektiği anlamına gelecekti. Sorgusuz sualsiz, acımasızca yaşanmamış kılacaktık her ne söyleyip yaptıysak. Çocuktuk, saçmalamıştık ama bizim için büyük bir yemindi bu ve önemliydi.

Kelebek AnlaşmasıWhere stories live. Discover now