9. BÖLÜM: "MEYUS"

62.9K 4.1K 1.4K
                                    

Bölüm şarkısı: "Lana Del Rey - Doin Time"

Sadece Savaş sadece Leyna'lı bir bölüm ♡ Buna istinaden yorumlarınızı ve votelerinizi heyecanla bekliyorum. Keyifli okumalar!

9. BÖLÜM: "MEYUS"

Bu fokurdayan cehennem çukurunda, bir zebani ile yalnızdım.

İskender Bey, Savaş Bey'in onu odasından bir nevi defetmesiyle birlikte kolay gelsin dileklerinde bulunarak çıkıp gitmişti.

O an aralarında her ne varsa odanın duvarlarına zehirli bir kusmuk gibi püskürmüştü.

Ne İskender Bey ağabeydi, ne de Savaş Bey kardeş. Birbirlerine ağız dolusu kelime değil, lav akıtıyorlardı sanki. İkisinin de gözlerinde o an ölümü gördüğümü sandım, ikisinin de gözlerinde o yeşeren öldürme isteğini gördüğümü. O yarım kalınmışlık denen mereti ikisinin de gözlerinde gördüm.

"Ağabeyinizle birbirinizi çok seviyorsunuz." dedim kendime engel olamayarak.

Karşımdaki vahşi avcı başını kaldırdı.

Aciz bir av misali, kalbimin parelenerek göğüs kafesimin o kırçıl boşluğuna saplandığını hisseder gibi oldum. Bir hare geldi, oturdu kalbimin üstüne.

Zihnimde tüm konuyu canlandırdım, bir avcının avını yakalarken izleyeceği yolları düşündüm; ava giden bir leşçinin izleyeceği bütün yol detaylı bir harita ve kroki ile zihnime işlendi. Hepsinin sonunda kan ve revan vardı.

"Hep böyle boş mu konuşursun?" dedi.

"Gördüğümü söyledim o kadar." dediğimde alnıma terle yapışan saç tellerim beni ciddi bir ortamın en gergin anında gıdıklıyordu. "Üstüme vazife değildi, haklısınız."

"Kardeşin var mı?"

Sorusunun cevabını bilmeme rağmen düşünmek için kendime fırsatlar yaratmıştım. O esnada Savaş Bey, masasının üzerindeki rengarenk kalemleri tek düzen bir hizada dizmekle uğraşıyordu.

"Hayır, kardeşim yok." dedim birkaç saniyenin ardından.

"Düşmanın var mı?"

Gözlerim özenle dizdiği kalem dizisine gittiğinde yeni sorusu karşısında bu defa birkaç dakika kadar düşündüm. Aslında çok iyi bildiğim ama hatırlayamadığım bir hazdı bu, bir düşmanının olması.

"Hayır, bir düşmanım yok." dediğimde iradem dışı gergindim. Yorgundum, burada olduğum için telaşlı ve mutluydum fakat böyle bir soruyla karşılaşmayı beklemediğim gibi cevaplarımdan da emin değildim. "Bildiğim kadarıyla yok."

Bir süre sessizlik oldu.

"Sizin?" diye sordum, belki de ona hiç sorulmaması gereken bir soruydu. "Sizin düşmanınız var mı?"

"Düşmana ihtiyacım yok." dediğinde koyu renkli gözleri alaylı bir bakışla gözlerimi buldu. "Annem doğurmuş zaten."

Gülmek ve gülmemek arasındaki o ince çizginin eteklerinde dolaşırken dudağımın kenarının istemsizce kıvrıldığını ve buna müdahale edemediğimi hissettim. Aralarında ne olduğundan emin değildim, birkaç haftadır sürekli olarak birbirlerine iki küçük çocuk gibi laf sokuşturduklarına şahit olmuştum o kadar.

"O sizin ağabeyiniz." dedim ortamdaki meyus havayı bir nebze de olsa kırmak adına. "Eminim ki sizi çok seviyordur, siz de onu elbette."

Parmak uçlarını, özene bezene dizdiği rapido kalemlerden çekerek hemen yan tarafında her yere saçılmış olan marker kalemlere getirdi. Yüzüme bakmadan, birebir temasa karşı bir şekilde işlerini hallediyor ve aynı zamanda beni sorguya çekiyordu.

BANA KENDİMİ VERWhere stories live. Discover now