"Net Gerizekalı"

55 2 0
                                    

Genç kadının yeşil gözleri,sık bitkilerle örülü mezarlığı süzüyordu.
Ne yaslandığı mezar taşının soğukluğu ne de üstünde oturduğu toprağın ıslaklığı rahatsız ediyordu onu.Dirseklerini dizlerine yerleştirmeden önce beyaz kumaşla kaplı bacaklarını ileri doğru uzattı.
Yaşlı ağaçların ardından İstanbul boğazının mavi suları da görünüyordu azıcık.Batan güneşin ışınları porselen gibi cildinin üzerinde solgun ışık oyunları yapıyordu.Kuzgun karası saçlarını geriye savurarak dingin manzarayı izlemeye devam etti.
Kızıl sakallı adam,kadının üzerinde oturduğu mezarın tam karşısındaki taşa kalçasını yaslamış,kollarını kavuşturmuş bir pozisyonda kadını izliyordu.Tüm o tatlı-tatsız atışmalardan,karşılıklı nefret söylemlerinden ve bağırışmalardan sonra huzurlu bir sessizliği paylaşıyor olmaları mutlu ediyordu onu.
"Hakettin." Dedi adam kendi kendine."Başına gelen her şeyi hakettin sen.Yaşlı yatağında huzur içinde ölmek senin gibi rezil bir herife yakışmazdı."
Kadın kederli bir gülüşle bakışlarını adama çevirdi.Sanki aklını okumuşçasına "Sana da böyle bir son yakışırdı zaten." Dedi.
Genç adam pozisyonunu bozmadan bir kadına bir de kendisine baktıktan sonra hallerine gülmeye başladı.
Yakışıklı yüzü tam anlamıyla dağılmış,ağzı burnu patlamıştı.Ecelle daha farklı bir şekilde buluşmuş olsaydı mezarlığın en yakışıklısı olacaktı şüphesiz.Fakat kavga da kaçınılmazdı.Kaçmadı.
Kadın gergin bir kahkaha patlattı.Üzerindeki zarafet timsali elbiseyle tezat oluşturan erkek fatma tavırlarıyla;
"O'lum amma dayak yedin be!Senden cacık bile olmazmış valla!İyi sana güvenip kavgaya falan girmemişim zamanında." Dedi.
"Gerizekalı,sen asıl kendine bak.Böğrünü delmişim resmen,şuna bak tam 12'den bee!"
Kadının soluk eli iki göğsünün arasındaki noktaya gitti.Bembeyaz elbise tam kalbinin olacağı yerden delinmiş ve kan rengine boyanmıştı."Oradan Superman gibi mi duruyorum gerizekalı?" Diye tısladı dişlerinin arasından.
Genç adam yüzsüzce bir kahkaha patlattı."O senin mallığın."
"Abiye elbisenin altında kurşun geçirmez yelek mi giyseydim lan beyinsiz?"
Onları bu noktaya getiren olayları,ömürlerinin son zamanlarını,sansürlemeden,başından sonuna kadar birine anlatmaktan bile utanç duymalıydılar.
Ama duymuyorlardı.Kadın da bir kahkaha patlattı.
"Seni seviyorum Ateş."
"Seni seviyorum Afitap."
Yüzsüzce utanmıyorlardı.
Her yerlerinden kanlar akarken onlar sadece gülüyorlardı...

-Temmuz 2016-
[Afitap]
"Saçlarımdan tut önce beni yerlerde sürükle.Canım acısın boşver benim için bu bir zevk!"
Başucumdaki cep telefonundan o meşhur melodi yükseldi.Dün gece nasıl gömüldüğümü hatırlamadığım beyaz yastıklardan kafamı kısık gözlerle kaldırdım.
"Fantazi dünyam rengarenk bu daha hiç bir şey."
Karman çorman olmuş siyah saçlarımın gözlerimin önüne düşen tutamlarını üfleyerek uzaklaştırdım.Ellerim yorganın üstünde durdu.
Boş boş telefona bakarak ayılmaya çalıştım.Sadece bir numara bu melodiyle kayıtlıydı,yani gerizekalı Ateş'in beni bu saatte aradığını anlayabilirdim.
"Korkma benden sal kendini bebeğim dediğim anda vur ba.."
"NE VAR?!"
Telefonu hışımla açmama alışkın olan karşı taraf,normal birinin vereceği tepkiden fersah fersah uzak,alaycı bir ses tonuyla "Kalk." Dedi.
"Saat sabahın beş buçuğu."
"Akşam beş buçukta uyanmaktan iyidir."
Yanaklarımı şişirerek ofladım.
"Yaşadığımız şehirde düzenlenen fuar için otele çıkmanın bir sebebi yok mu sence?"
"Birkaç dakika geç kalkmak mı?"
"Aslında birkaç saat geç kalkmak."
Adam fazlasıyla aşina olduğum alaycı gülüşünü attı.
"Kusura bakma,gündelik Afitap dozumu almam gerekti de."
Ben de bu arada ayaklarımı sürerek ayağa kalkmış,pencereden fuar merkezine bakmaya başlamıştım.
"Yanında biri var mı?" Diye sordum."Küfür edeceğim de."
Kahkaha atmasa bile kulaklarına varan sırıtışı sesinin tonuna yansıyordu.Son bir kez daha "Kalk." Dedi ve telefonu suratıma kapattı.
Piç kurusu.
Cebren ve hile ile tatlı uykumdan mahrum bırakılmış olduğum için ahesli ahesli hazırlanmaya başladım.Beyaz gömleğim ve siyah pileli eteğim askılıkta beni bekliyordu.Üstümdeki pijamaları çıkarıp çantama tıkıştırdıktan sonra giyinmeye başladım.
Fuarlarda zorunlu olmasa da genelde topuklu ayakkabı giyilir.Dahası çoğu kadın pazarlama personeli -bizimkiler de dahil- ortaya konsomatris gibi çıkarlar.Velasıl kelam ben mühendislik fakültesindeki 4 senelik evrim sürecini başarıyla tamamlamış bir dişi olarak zorunlu olmadıkça mini etek-topuklu ayakkabı ikilisine başvurmuyorum.Yine de son iki gün için siyah İngilizce öğretmeni çizmeleri imdadıma yetişti.Rahatlık abidesi olmasa da ince topuklu ayakkabıdan iyidir.
Makyaj yapmaya üşendim,saçımı da sadece düzeltmekle yetindim.
Odadan dışarı çıktım.Yan odada şirketin pazarlama müdürü Orkun kalıyordu.Paşamızın birkaç elemanıyla birlikte gelmiştik.
Kapının kulpunu tutup derin bir nefes aldım.Dün gece bu odadan biri yatağı parçalıyormuş gibi sesler geliyordu,yani nasıl bir manzarayla karşılaşacağımın iyi kötü farkındaydım.Vatani bir görevi yerine getirmek üzereymiş gibi sırtımı dikleştirip içeri daldım.
"KALK!"
Tam tahmin ettiğim gibi Orkun,yanında daha önce görmediğim bir kızla 5.rüyasının ortasındaydı.Hemen ayılan ve utançla yorganı göğsüne tutan kızı görmezden gelerek perdeleri açtım.İçerisi bir anda güneş ışığıyla doldu.
Sonra da hışımla yatağa yaklaşıp çıplak uyuyuan herifi sarsmaya başladım.Bir yandan da "ORKUN!" Diye carlıyordum.Sonunda gözlerini açtı ama ışığın etkisiyle hemen kapattı.
"NE VAR BE?FUHUŞ OPERASYONU MU YAPIYORSUN?"
"KALK ULAN!"
"BAĞIRMASANA!!!!"
"BAĞIRMIYORUM!!!" Diye haykırdım ve yanındaki kızı kolundan tuttum."Kalk kızım sen de.Parti bitti."
Kızın anında giyinip defolması,Orkun'un bağırışmalar eşliğinde hazırlanıp ağrı kesici hap alması ve dün akşam fuar çıkışı otelin barında yuvarladığı içeceklere sövmesi arasında bir şekilde insan içine çıkacak duruma gelebilmişti paşamız.
Lobiye indiğimizde pazarlamacı elemanlar oturmuş bizi bekliyordu.Vakit kaybetmeden çıkıp fuar merkezine geçtik.
Orkun bana yaklaşarak "Dayak yemiş gibiyim." Dedi.Olağanca kabalığımla "Beter ol.Geber." Diye cevapladım.
Tavandan dev gibi bir "Karasoy Av Tüfekleri" afişi sarktığı için standı bulmak kolay olmuştu.Dün akşam nasıl bıraktıysak öyle duruyordu.Ortalık ana baba gününe dönmeden önce Orkun'la ortalığı toparladık.Bu iş hızlıca bitince genç adam elemanları etrafına toplayıp belirli konularda tembihlemeye başladı,çünkü öğleden önce işi onlara bırakıp ofise geçecektik.Ben de bu kısa değerli vakti telefonumdan mailleri kontrol ederek geçirdim.
Aslında mühendislik bölümünün müdürüydüm,yani burada bulunmak işimin bir parçası değildi.Hatta alakası bile yoktu.Burada olmamın tek sebebi tanıtılacak ürünlerin MAG -M'ihrimah A'fitap G'üler- serisinden olmasıydı,yani hemen hepsini bizzat ben tasarlamıştım.Behzat Karasoy beyzade hazretleri de burada bulunmamı uygun görmüşlerdi.
"Affedersiniz."
Kafamı sesin geldiği yöne çevirdim.40 yaşlarının ortasında kıranta bir adam ve ondan en az 20 yaş küçük sarışın bir kadın bana doğru bakıyordu.
Ayağa kalktım ve dökümlü gömleğimi kendine güvenli tavırlarla düzelterek "Buyurun." Dedim.
Adam,kolunda bir kadın olmasına rağmen yiyecekmiş gibi bana bakıyordu."Tüfek bakacaktık." Dedi."Atıcılık için."
"Kendinize mi?"
Dip boyası fena gelmiş çakma sarışın,fare gibi incecik sesiyle "Bana bakacaktık canım." Dedi."Sen anlar mısın bu işlerden?"
Tiki.TİKİ.
Bakışlarımla yüzsüz kadına "Ne ara senli benli olduk?" Diye sorarken "Evet." Dedim.Sen tonum sivri çıkıyordu."Anlıyorum tabii ki."
"İyi,süper.Ne veririsin bana?"
Bilmem.Ne vereyim abime?
Kadını şöyle bir süzdüm.O kadar zayıftı ki,üflesen devrilirdi.12 kalibre tüfekle atmaya kalksa ölürdü herhalde.
20 kalibrelik tüfekleri alt alta astığımız duvara geçtim.İkisi beni takip ettiler.
Elimi kibarca duvara uzattım ve "Bunlardan bir tane beğenebilirsiniz." Dedim.
Tüfekten anlamadığı besbelli olan kadın sadece dış görünüşe bakarak makinaları incelemeye başladı.En sonunda bir tanesine dokunup "Bunu deneyebilir miyim?" Diye sordu.
"Tabii." Deyip tüfeği çıkararak kadına verdim.Beceriksiz hareketlerle aleti tutup bizim elemanlardan birine doğrulttu.Eski bir atıcı refleksiyle mani oldum.
Namluyu tutup aşağı ittirdim."İnsana doğrultulmaz."
Kadın dik dik bana baktı.Ben ise "en basit kuraldan bile birhaber birine dolu silah verecek misin cidden?" Dercesine adama dönmüştüm.
"Niye?Dolu mu ki?"
"Değil." Dedim."Doğrultulmaz yine de.Şeytan doldurur derler."
"Ay ne saçma şeymiş ya?"
Allah'ım sen bana sabır ver yarabbim.
Civciv rengi kafasını sanki olaydan haberi varmış gibi sallayıp sırtını dikleştirdi.
"Hem sen nereden biliyorsun bakayım bunları?"
Yarınki gazete manşetlerini şimdiden görebiliyordum:CİNNET GEÇİREN MÜHENDİS MÜŞTERİYİ DÖVDÜ!
Derin bir nefes alıp gözlerimi kırpıştırdım ve suratıma bir gülüş yayılmasına izin verdim.
"Küstahlık gibi olmasın ama hanımefendi.." Dedim ve tüfeğin üstüne damgalanmış Karasoy armasının altındaki "MAG Serisi" yazısını gösterdim."MAG'ın açılımını biliyor musunuz?"
"Milli..Av..Ganimetleri falan mı?"
Yoo,Milli İstihbarat Teşkilatı.
Adam kahkahalarla gülmeye başladı.Kadının delici bakışları bile tesir etmemişti adama.En sonunda "Mihrimah Afitap Güler." Dedi.Karasoy'un bir numarası.
"Mihrimah Afitap ben oluyorum." Deyip elimi uzattım."Memnun oldum."
Adam açık ağız ve gözlerle beni süzdü ve elimi sıktı.
"M..Memnun oldum Afitap hanım."
Kibarca gülümsemekle yetindim.Kadın adamın koluna girdi ve "Gel gidelim Kaan,beğenmedim bunları." Dedi."Çok çirkinler."
Anca gidersin.
Kahkahamı güçlükle bastırırken teşekkürlerini ileten adama "Asıl biz teşekkür ederiz." Dedim.Çift uzaklaştığında ise karnımı tutup gülmeye başladım.
Mühendis adamı pazarlamaya koyarsan olacağı bu.

ÖrtbasWhere stories live. Discover now