6 | Vahşi Ada

8.8K 899 185
                                    

Multimedya: Fun ~ We are young (günlerdir dilimden düşmüyor)

Merhaba güzel okurlar!
Keyifle okuyun, en sevdiğim bölümlerden!
Oy ve yorumlarınızı heyecanla bekliyorum 😍
Instagram: t.y.mazer
Twitter: tymazerr
~~~

Tam 62 dakikadır, neredeyse gözümü bile kırpmadan başında bekliyordum. Dizlerimin uyuştuğunu ve ıslak saçlarımın enseme yapışarak kurumaya başladığını hissedebiliyordum. Orada olduğum her dakika, Anthony'nin yüzündeki gerginlik adım adım azalmış ve bilinçsizce de olsa yaptığım bu etki, -belki de etki filan etmiyordum fazlaca iyimserdim- yanında daha çok kalmama neden olmuştu.

Uykum yarı yarıya kaçmış sayılırdı ancak bedenim hala yorgunluğun pençesindeydi. Yavaş bir şekilde dizlerimi hareket ettirerek ayağa kalktım ve gerçekten derin uyuduğuna emin olduktan sonra, vucüt ısımla bütünleşen kıyafetlerimi kolumun altına alarak küçük adımlarla odadan çıktım.

Banyoda üzerimi giyip, saçlarımı kısa sürede tamamen kuruttuktan sonra, salona geçtim ve kanepeme uzanarak yumuşak minderlerimden birini başımın altına çektim. Kanepenin diğer ucunda katlanmış duran, papatya deseni örgülerden oluşan yün battaniyemi ayağımla kendime doğru ittirip üzerimi örttükten sonra rahatlamaya çalıştım.

Derin bir nefes aldım ve tavana bakmaya başladım. Anthony Howard, yatak odamda, benim yatağımda uyuyordu. Pekala, bu düşünceyle uyuyamazdım. Tam karşımdaki duvarda asılı olan, anne ve babamın fotoğrafı gözüme takıldı. O zamanlar annemin karnında ve 36 haftalıkmışım. İkisi de gülümsüyordu ve oldukça mutlu görünüyorlardı. Dört gün sonra babam ağır bir trafik kazası geçirmiş ve hayatını kaybetmişti. Son mutlu fotoğrafları zihnimde canlanırken, annemin asla bana anlatmadığı ancak ablamın gerçekleri paylaşmasıyla öğrendiğim kazayı zihnimden uzaklaştırmaya çalıştım. Sadece gülümsemelerine odaklanarak uykunun beni kollarına almasını bekledim.
*

Gözlerimi açmadan önce ilk hissettiğim burnuma çalan kahve kokusuydu. Bu kokuyla gevşereyerek başımı yastığı iyice yerleştirdim ve memnuniyetle dudaklarımı kıvırdım. Ancak nerede olduğumu hatırlamam uzun sürmedi. Dennis'te kalmıyordum ve Tommy birazdan üzerime zıplamayacaktı. Kahve kokusu ablamın yatağıma getirdiği fincandan gelmiyordu. Ani bir hareketle gözlerimi açıp kanepemde oturduğumda, yüzüme gelen saçlarımı süratle geriye itekledim. Etrafa bakmama gerek bile olmadan onunla göz göze geldim.

Anthony, elinde pembe kalpli kupamla tam karşımda oturmuş beni izliyordu. Gözlerimi kırpıştırarak karşımdaki manzaraya tekrar baktım. Ağzımı açtım. Kapadım. Ve bir daha açtım ancak sudan çıkmış balık kadar şaşkındım. Uyandığımda ne görmeyi beklediğimi ben de bilmiyordum. Ama bunu beklemediğim kesindi.

Dudaklarımdan herhangi bir kelime çıkmayacağını anlayınca Anthony gergine yakın bir şekilde gülümsedi.

"Günaydın, seni korkuttum mu?"

Birkaç saniye daha hareketsiz bir şekilde yüzüne bakmaya devam ettiğimi fark edince, hafif bir hareketle silkelenerek, yutkundum.

"Hayır efendim." Cevabım karşısında hafifçe eğilerek gözlerini bana sabitledi, kaşları çatılmıştı.

"Lilah."

"Yani, Anthony" diye düzelttim bu uyarısı karşısında.

O, o gerçekten tesirli bir adamdı.

Düşüncelerimi toparlamak ve zaman kazanmak adına saçlarımı düzelttim. Bu hamlemi anlamış gibi kafasını belli belirsiz kımıldattı ve sağ elini uzatarak sehpaya koyduğu kahveyi önüme doğru ittirdi. Sanırım bu kendine gel demekti.
Dudaklarımı çizgi haline getirerek tebessüme benzer bir hareket yaptım. Kahveden bir yudum aldıktan sonra, sehpaya geri bıraktım. Acıydı. Filtre kahve yapmıştı.

Delilah'ın 3 RengiWhere stories live. Discover now