SELAM!?

173 52 1
                                    

Omuzlarımda hissettiğim ağırlık ile irktim ve düşüncelerimden sıyrılıp o ana odaklandım. Arkamı döndüğümde beni takip ettiğini sandığım çocuklar arkamdaydı. Omuzlarımda hissettiğim ağırlık ise bir erkek ceketiydi. Olan biteni kavrayabildiğim sırada çocuklara doğru
"Siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz!" diye çemkirdim ve üzerimdeki ceketi yere attım. En öndeki çocuk -büyük ihtimalle ceketin sahibi- Ceketi yerden aldı ve büyük sayılacak adımlarla üzerime doğru yürümeye başladı. Ben de oradan uzaklaşmak varken çocuğun yaptığı gibi büyük adımlarla onun üzerlerine doğru yürüdüm. Ne yapsaydım kaçsa mıydım yani?

En öndeki çocukla tam orta noktada buluştuk. Aramızda sadece bir adımlık bir mesafe vardı.
"Hayırdır?" diye hesap sorarcasına konuştum. Arkasındaki çocuklara döndü ve,
"Baksanıza sert kız çıktı bu. Ne yapsak kaçsak mı? Sonra dövmesin bizi." diye alay edercesine konuştu. Sinirden iki elimi de aşırı derecede sıkıyordum. Sonra bana döndü,
"Keyfiniz ne isterdi?" dedi az önceki gibi yılışık bir şekilde. İçimden adeta bir Muharrem Usta çıktı ve iç çekercesine,
"Sabır..." dedi eski başkan.
Arkamı döndüm ve yolumda yürümeye devam ettim. En azından öyle yapmayı planlıyordum ki kolumda hissettiğim parmaklar yüzünden geri dönmek zorunda kaldım.
"Konuşuyorduk ama..."
Tek kaşımı kaldırarak,
"Konuşmuyorduk ama..."
Hafif tebessümle,
"Konuşmaya çalışıyorduk ama..."
Hafif sinirle,
"Yazın yaptığın gibi bana yavşıyordun ama..."
Az önce yaptığım gibi tek kaşını kaldırdı,
"Benden nefret ediyorsun değil mi? Çocukluğundan beri..."
"Kesinlikle!"
"En büyük aşklar nefretle başlarmış yalnız(!)"
Bu aptalca klişenin karşısında gözlerimi devirdim ve seri adımlarla yanından geçerken durdum ve fısıldayarak sanki kimsenin duymasını istemez gibi,
"Yaklaşsana..."
"Sen yeter ki iste" kafasını hafifçe benim hizama gelecek şekilde eğdi.
Kulağına yaklaşarak yine aynı fısıldayan ses tunumu daha da azaltarak,
"Kapa gözünü, hatırla sözümü... " dedikten sonra yanından uzaklaştım. Demek istediğimi anlamış olmalı ki ben yanından giderken,
"Bu sözleri senin gibi kibar bir kıza hiç yakıştıramadım." dedi.
Yüzüme dalga geçen bir gülümseme takarak arkama döndüm, aynı zamanda yürümeye devam ederken, ve onun da bana aynı şekilde gülümsediğini gördüm.

***

"Ders ne?"
"Coğrafya"
"HIĞĞYYYY"
"İnsan oğluna bu kadar yakışmayan bir tepki daha görmemiştim."
"Peki."
"Tamam."

Arkadaşlık ilişkimiz nirvanada falan olmalı. Düşünceme içimden gülerek yerimde somurtmaya devam ettim çünkü neden duygularımı dışa vurayım ki.

Hocanın sınıfa girmesiyle herkes ayağa kaltı, ben yerimde yok olacak kadar eğildim ve kendi kendime,

"Zaten herkesin boyu uzun beni görmez herhalde."

Bu sözlerimi duyan baş düşmanım,
"Talha sola kaysana biraz."

Ve Buğra' yı dinleyerek biraz sola kayan Talha yüzünden hocayla göz göze geldik. O ateş saçan gözleri görmemle ayağa fırladım. Aynı zamanda,
"Özür dilerim... Dalmışım..." diye de sacmalamaktan geri durmadım.

Hoca en sonunda gözlerini benden çekti ve oturmamız için komut verdiğinde yerime yerleşirken bir yandan da Buğra' ya ters bakışlar attım.

Yeni geldim hocaların gözünde bırak da iyi bir imaj bırakayım zaten bu lanet olası dersi hiç sevmiyorum.

Beklemede kal 7/B yüzleşeceğiz!

Hadi bakalım el mi yaman yoksa benim gibi yıldız bir star mı, görüşeceğiz...

Ders başladığından beri kitabıma bir sürü saçma resim çizmiştim ve artık resim çizmekten dahi sıkılmıştım. Saati olan biri varmı diye etrafa göz gezdiriyordum ki sanki bu isteğimden haberdar olmuş gibi Buğra, üzerindeki bluzun kolunu biraz yukarıya doğru sıyırdı ve elini yumruk yaparak çenesinin altına koydu. Hocayı dinliyordu İnek! Daha ikinci günden ders mi işlenirmiş ya? Bunlarda sanki 3 aylık yaz tatili boyunca bu anları beklermişçesine hocayı dinliyordu zaten. Galiba sorun bendeydi. Belki...

"Kaç dakika kaldı?"

Bulunduğu pozisyonu hiç bozmadan, yalnızca gözlerini çevirerek baktı.

"Zil elli geçe çalacak. Kusura bakma hiç rahatımı bozamam, bakarsın ordan." ve ardından dersi dinlemeye devam etti.

"İnek!" bunu sadece kendim duyabileceğim bir ses tonunda söylemiştim. Kafamı eğdim ve saatine yaklaşarak saati okumaya çalıştım.

"Offff! Daha 25 dakika daha var. 15 dakika mı geçti cidden ya? Offff..."

Kafamı sertçe sıraya koydum, daha doğrusu sıraya kafa attım, ama sesi şükür kimse duymadı. Sadece Buğra...
"İçerisi boş ya o yüzden öyle ses çıktı." dedi dalga geçerek gülümserken.
"Haha-ha" diyerek gözlerimi devirdim, kafamın altına kollarımı koydum ve rahatlamaya çalıştım o da aynı benim gibi göz devirerek kaldığı yerden 'hocacığını' dinlemeye devam etti.

***

"Hemen teslim ol!"
"Ne?"
"Olduğun yerde dur ve yere çök!"
"Siz kimsiniz?"
"Lafımı ikiletme!" dedi tanıyamadığım ses. Hemen ardından sırtımda bir acı hissettim. Büyük ihtimalle tabancadan çıkan bir mermiydi bu fakat mermi tabancadan çıkarken neden 'şşiii' sesi geldi ki? Sırtıma yayılan acı daha da büyürken bir mermi daha ve 'şii' bir tane daha 'Şiiiiiiiii?!' ve ses kesildi. Ama mermiler sırtıma saplanmaya devam ediyordu. Aniden gelen "Şİ! KALKSANA!" Sesiyle irkilerek birden gözlerimi araladım.

"Sen manyak mısın? Bu nasıl bir uyandırma şekli ruh hastası seni!"

"Özür dilerim efendim. Elimde gül lokumlarıyla sizi uyandırmayı ben de çok isterdim ama ne yaparsınız hayat..."

"Çok sinir bozucu bir insansın biliyorsun değil mi?"

"Bu soruyu o kadar çok soruyorsun ki artık kabullendim biliyor musun? Evet biliyorum! Oldu mu?"

"Evet."

"Peki"

"Tamam."

"İyi."

"Güzel."

Hala uyumak istememe rağmen gözlerimi sınıfta gezdirdim ve ardından yerimden doğruldum. Sınıf boştu ve öğle tenefüsündeydik büyük ihtimalle.

"Kalksana geçicem."

Duvar kenarında olduğumuz ve benim sol tarafta oturmam sebebiyle ancak o kalkınca buradan çıkabilirdim. Ama kalkmadı kafasını sıraya koydu ve gözlerini kapadı. Şaşırdım mı tabiki hayır!

"Kalksana."

"Yoo..."

Sakin kalmaya çalışarak,
"Madem kalkmayacaktın neden beni uyandırdın?"

"Keyfini bozmak istedim." dedi omuz silkerek.

"Sen bir ruh hastasısın." dedim en içten halimle.

Bana, öyleyimdir işareti yolladı ve kafasını kollarının arasına gömdü.

Tüm gücümle sırayı tutup sağ tarafa doğru ittim. Bu şekilde önümde oluşan boşluktan Talhaların boş sırasının arasında geçerek sınıftan çıkacaktım.

Biraz sert itmiş olmalıyım ki Buğra aniden yaşadığı şok sebebiyle kafasını sıradan kaldırdı ve doğrularak direkt olarak yüzüme baktı.

İki elimi iki yanda açarak 'Benim suçum yok' bakışı attım. Bir an önce kantine inip karnımı doyuracaktım çünkü sabahtan beri hiçbir şey yiyememiştim bu yüzden de fazlasıyla açtım.

Kantinle aynı katta olan zemin katta olduğumuz için kolaylıkla kantini buldum ve kendimi uzun bir kuyruğun sonunda buldum.

Pis açlar ya doymayacaksınız. Bir okulda da şu kantin boş olsun bir kere ya, bir kere, dişimi kırabilirim böyle bir an için. Arkamdan işittiğim sesle kafamı çevirdim.

Bu o olamazdı değil mi?

"Selam!?"

ArmelDonde viven las historias. Descúbrelo ahora