final part 2

635 60 82
                                    

Kimse neden yada niçin diye sormamıştı. Herkes bunun benim için en iyisi olduğunu düşünerek benimle olan iletişimini kesmişti. Küçük odada geçirdiğim günlerde bunu pek dert edinmemiştim ama insanların arasında geçirdiğim bir hafta bunu sorgulamama yetmişti. O yüzden de kendimden emin olduğum ilk dakikada kendimi psikologumun ofisinde bulmuştum. Thor beni kabul etttiğinden bu yana odada sadece oturuyorduk çünkü sessizlik bazen anlam yükleyemediğiniz kelimeleri temsil eder. Onun gidişinden sonra benim kullandığım bir yöntem.
"Bunu yapmak zorundaydık."
Yüzümün ifadesiz olması için uzun süre aynı karşısında kalmamıştık sadece Grant olmam yetmişti yada kendim olmam. Bakışlarımız yada sessiz oluşumuz ardından bu kadarının gitmeden önce yeterli olduğunu düşünerek dikkatini çekmek için masaya birkaç kez vurdum.
"Neden bana cevap vermediğinizi yada gelmediğinizi biliyorum."
Thor'un bakışları üzerimde durduğunda omzumu silkerek bacak bacak üstüne attım. Uzun zamandır böyle konforlu bir koltuğa oturma şansına sahip olamamıştım.
"Unuttun mu yoksa? Deli olmam dahiliğimi etkilemedi."
Thor'un mavi gözlerinin üzerimde dolaşması beni rahatsız etmek yerine daha da pof pofladığında yerimde biraz daha dikeldim.
"Yeni sen bu musun?"
Gözlerimi devirerek otuz iki diş gülümsediğimde gözleri kısıldı ve biraz öne doğru kaydı.
"Hayatta ve oldukça canlı."
Thor geri çekilerek çekmecesinden iki dosya çıkarttı ve bana uzattı, dosyalara kısa bir bakış attıktan sonra elinden alma zahmetine girdim. Arasından düşen kağıdı aldığımda bir anda tüylerim diken diken oldu. Yandan çizilmiş bir insan yüzüydü ama o kadar tanıdıktı ki... Eğer Grant'ın şu an egosunu tatmin etmek için çabaladığını bilmesem bu çizime kendimin daha yaşlı hali derdim.
"Onu alabilir miyim?"
Thor'un sesiyle bakışlarımı kaldırıp kağıdı ona geri uzattığımda bir süre benim kendime gelmemi bekledik.
"Çizim mi yapıyorsunuz?"
Thor başını olumsuz anlamda sallayarak kağıdı çekmecesine geri bıraktı ve hala aynı şekilde tuttuğum dosyaları işaret etti. İlk dosyayı açtığımda kendim hakkında olduğunu görerek hızlıca kapattım. Yeni bir sayfa açmışken eskilerini karıştırmaya ihtiyacım yoktu o yüzden direk ikinci dosyaya gittim. Howard Stark tarafından açılmış bir dava olduğunu görünce yüksek sesli bir kahkaha attım.
"Seni mi suçluyor bu adam?"
Thor dudaklarını bükerek kaşlarını kaldırdığında dosyayı alarak ayağa kalktım ve kapıya doğru ilerledim.
"Geçen yıl onun için çalışırken elinden zaten çoğu şeyi almıştım, davada pek uzun sürmez."
Kapının yanına bıraktığım sırt çantasına dosyalarıda sıkıştırdıktan sonra kapıyı açtım ve bekleme odasına bir adım attım.

Sessizlik bazen anlam yükleyemediğiniz kelimeleri temsil eder. Kafamı sağ tarafa biraz çevirdiğimde olan buydu. Sırt çantam elimden kaydığında, lobideki kızın sesi bulanık bir şekilde arkada duyulduğunda...
"Seans bitti."
Gözlerim hızlıca tanıdık bedenin üzerinde gezdiğinde özlem duygusu dört bir yanımı kaplamıştı. Tam da hatırladığımın aksine geniş omuzlarındaki hafif kamburlukla her zaman orada duran edebiyat dergesini almış ve büyük bir dikkatle okuyordu. Hala hatırladığım gibi olan parçaları da vardı mesela ; güneşin doğuşunu sönük bırakabilecek kadar parlak sarı saçlar ve uzun vücudu.
"St..Grant?"
Sesimi kendim bile duyamazken o başını lobideki kızın seslenmesi ile kaldırmıştı. Yanına yatıp uzun uzun izlediğim yüzünü gördüğümde nefesimin kesildiğine o kadar emindim ki gözlerini görene kadar bunun bir yalan olduğunu anlamadım. Gözleri eski halinden daha parlak bir şekilde bana döndüğünde o an denizin ne kadar renksiz olduğunu algıladım. Her zaman ciddi olmaya hazır duran hafif çatık kaşlar, okyanusun derinliğini ve gökyüzünün rengini çalmış mavi gözler ve ustalıkla yapılmış çehrenin ortasında duran dolgun pembe dudaklar...
"Sen iyi misin?" 
Tanıdık yumuşak sesini duyduğumda gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Şu anda ayak seslerini duyduğum kişinin Grant olması imkansızdı.
"Bu kadar şamata yeter, Stark." 
Grant ukalalandığında tam birşeyler diyecektim ki kolumu saran ellerle kendime geldim.
"Siz iyi misiniz?" 
Bunu beklemiyordum. Adlandıramadığım bu mükemmel kokunun buram buram kokmasını zerre kadar beklemiyordum. Grant asla yoğun kokmazdı. Grant asla bana bu kadar parlak bakmazdı.
"Yaratıcımla tanış."
Grant'ın dediğiyle belki de zihnimdeki son sorularda cevabını bulurken hafifçe dizlerimin kırıldığını hissettim. Belimden tutup beni oturtan kollar sayesinde yarı açık yarı kapalı zihnimle koltuğa oturduğumda Grant'ın kahkahasını duyar gibiydim.
"Biraz su iç."
Sonunda Grant'a izin verdiğimde ona verilen tüm hakları kullanarak uzuvlarımın hakimiyetine geçti.
"Teşekkür ederim." 
Parmaklarım bir yılanmışcasına bardağı kavrayıp ağzıma götürürken tüm bunları dıştan izliyordum.
"Hala anlamadın, Tony. Sen ve ben bütün değiliz." 
Gözlerimi kırpıştırarak kendimi izlerken duyduğum sesle bedenime geri döndüm.
"Ste-Tony?" 
Elimi sallayarak hafifçe yattığım yerden kalktığımda Thor'un endişeli bakışları hızlıca üzerimde gezindi.
"Sana neler oldu?" 
Suyu tekrar yudumlarken adını bildiğim çocuk bir adım çekilerek Thor'a döndü.
"Kapıdan çıkınca bir anda..." 
Thor kaşlarını çatıp ikimizin üzerinde bakışlarını gezdirdikten sonra odasına tekrar girdi. Sarışın çocuk yüzünde mahcup bir gülümseme ile beni kaldırmak için elini uzattığında bir süre eline ters ters bakındım.
"Tony bunu iç."
Thor'un gelişiyle garip ortam dağıldığında Thor elinde duran kağıdı hemen yanımda bana bakmakta olan çocuğa uzattı.
"Ödevin." 
Thor'un uzattığı kağıtta bana benzeyen adamı gördüğümde biraz şaşırsamda çocuğun hemen çekişiyle bakışlarım tekrar ona döndü.
"Tony yeğenim seni eve götürür. Eve gittiğinden emin olmak istiyorum." 
Bakışlarım Thor ve sarışın çocuğun arasında gidip geldiğinde Thor binaya giren bir hasta ile odasına döndü. Sadece ikimiz ve gizemli resim kaldığımızda çocuk elini bana uzattı ve mahcup bir gülümsemeyi yüzüne yerleştirdi.
"Steve Rogers." 
Bir anda etradımı saran titremeyle sarsıldıktan sonra adını, yüzünü ve her bir uzuvunu ezbere bildiğim bu çocuğun elini tuttum.

"Biraz peçete alabilir miyim?"
Tony hemen tepesinden gelen sesle elindeki jileti saklayıp sesin sahibine döndü. Mavi gözlerin kendisini izlediğini fark ettiğinde başını sallayarak peçeteliği ona doğru itti.
"Teşekkürler." 
Tony sessizce giden çocuğun arkasından bakakaldı. Ne zaman oturduklarını fark etmesede yan masada oturan grubun yanına gidişini öylece izledi. Belki de hayatı için en önemli olan o anlardan birinde gözünü ayırmadan sarışın çocuğu saatlerce izledi. Ta ki Tony çocuğun uzuvlarını ve çehresini aklını kazıyana ve çocuğun isminin Steve - Grant olduğunu öğrenene kadar. Onların kalkıp gidişinin ardından kendiside buraya gelme amacını hatırlayıp alışveriş merkezinin tuvaletlerine ilerlemişti. Tuvalete girdikten sonra bir anda kendini o grubun arasında hayal etmişti. O grubun arasında, Steve'in hemen yanında. Steve ona gülümseyebilirdi, Steve onu sevebilirdi ve en önemlisi Steve onu tüm bunlardan koruyabilirdi.
Jilet ortaya çıktığında tuvaletin kapısında sinsice şekillenmiş bir düşünce vardı, bir insan silüeti.
"Grant Evans..."

[]

dımdım dıdı dımdım dıdı dımdım dıdıdı
karayip korsanları müziği lütfen....

bir finalle daha karşınızdayım.

bu kitap bama göre yazarlığımın dönüm noktası çünkü yazdığım her kelimenin iki taraflı olması gerekiyordu. ne kadar size yansıtamasam da, anlatamasam da çok duygu yüklü bir kitaptı.

böyle konuşmaları bağımsızlaştırmadan devam ettirmek gibi bir kabiliyetim yok o yüzden o ünlü repliğimi biliyorsunuz, hadi hep bir ağızdan...

SPIDEY IS OUT ✌

mind games ¤ stony ✅Where stories live. Discover now