◄İkna Etme►

275 22 4
                                    

Bu bölümü arkadaşım Dogas06'ya ithaf ediyorum. Onun ve Bahar'ın birkaç ortak özelliği var. Mesela ikisininde moda zevki harika ve ikiside muhteşem giyiniyor. Umarım beğenirsin Doğa:) Diğer okuyuclarım, umarım sizde seversiniz. 

Yaz tatilinde Muratcan ile Alper'i nasıl bulabilirim sizce? Aslında onları nasıl bulacağımı buldum. İkisinin de telefonu bende var. Onları arayabilirim. İlk önce hangisini arasam sizce? Bence önce Muratcan'ı arayayım. Nedenini bilmiyorum, ama o kankam olduğu için önce onu arayacağım. Şu an cebimden telefonumu çıkarmaya çalışıyorum. Of ya, telefonum yok. Şimdi odama gidip telefonum orada mı değil mi diye bakmam gerek. Ama odama gitmeyeceğim. Çünkü telefonumun her zamanki gibi şarjda olduğundan eminim. Telefonumun şarjı %100 olsa da yine de şarja takma isteği geliyor içimden. Neyse telefonumu almaya salona gidiyorum. Hele şükür salona vardım. Telefonum tahmin ettiğim gibi şarj aletine takılı şarj oluyor.

Neyse, telefonumu aldım. Şimdi bakalım Muratcan'ı bulabilecek miyim? İşte buldum. Arama tuşuna bastım. Keşke Muratcan onu arar aramaz telefonumu açsa. Şimdi onun aramama cevap vermesini saatlerce bekleyeceğim. Yine aynı ses geliyor. Dıt...Dıt...Dıt... 

Her "Dıt" sesinde aklıma Mehmet'in espirisi aklıma geliyor. Espirisi şu: Telefonla birini ararken hani "Dıt...Dıt...Dıt" diye bir ses gelir ya. Aradığınız kişi size sürekli küfür ediyor. Telefon da o küfürler duyulmasın diye "Dıt" diye bir ses çıkartıyor.

Mehmet'in espirisini düşünürken Muratcan telefonu açtı. Onun ve benim konuşmamı size yazacağım. Ama önce Muratcan konuştu, sonra ben konuştum bunu bilin yeter. Konuşmamız şu şekildeydi:

-Alo, Nil Duru sen misin?

-Evet benim Atcan.

-Bana Atcan demeyi kes. Çok kötü bir lakap.

-Haklısın ama senin ismine uyacak başka bir lakap bulamadım ki.

-Olsun. Yine de bana Atcan deme. Ne için aramıştın?

-Önemli bir şey oldu da. O yüzden aradım.

-Önemli şey ne peki?

-En iyi  arkadaşın Ege acaba seni satar mı diye merak ettim.

-Tabii ki de beni satmaz.

-Emin misin peki?

-Hayır emin değilim, Muratcan'ım.

-O espiriyi bir daha yaparsan seni öldürürüm.

-Tamam bir daha yapmam. 

-Şimdi düzgün cevap ver. Ege'nin seni satmayacağına emin misin değil misin?

-Eminim Nil Duru. Hem, sen neden böyle bir şeyi merak ettin ki?

-Arkadaşlıklar bozulabilir o yüzden. Ama bence Ege seni hemen satar.

-Hayır satmaz.

-Evet satar.

-Hayır satmaz dedim! Konu kapanmıştır.

-Hayır kapanmamıştır. İddiaya girelim mi? Eğer Ege seni satarsa ben kazanırım. Eğer satmazsa sen kazanırsın olur mu?

-Olur, peki neyine gireceğiz?

-Onu iddianın galibi belirlendiğinde söyleriz.

-Peki tamam. Ama sana onun beni satmayacağını nasıl kanıtlayacağım?

-Aklımda çok güzel bir plan var.

-Ne planı bu?

-Sana anlatacağım, ama telefonda değil.

-Peki nerede?

-Şu an Balıkesir'de misiniz? Yani sen ve ailen?

-Evet.

-O zaman yarın seninle "Limon Cafe" adlı kafede buluşalım. Hem ben oraya hiç gitmemiştim. Görmüş olurum.

-Tamam, benim için sorun yok. Saat kaçta buluşacağız?

-Öğlen üç buçuk gibi olsa sorun olur mu?

-Benim için sıkıntı yok. Neyse sana çok yazmasın. Yarın görüşürüz.

-Görüşürüz.

     Muratcan işi bitti. Şimdi Alper işi başlıyor. Alper'i ben ne diye kaydetmiştim? Ah, en önemli şeyi nasıl unuturum ben? Doğru ya, Alper'i "Alp Dağı" diye kaydetmiştim. Çünkü Alper çok uzundu. Yani bana göre. Ben sınıfın en kısalarında biriyim. Boyum 1.35 falan. Ama Alper'in boyu 1.50'yi geçiyor. Çok uzun biri gerçekten.

    Neyse şimdi Alper'i arıyorum. Neyseki Alper, Muratcan'dan daha kısa sürede aramama cevap verdi. Tabii insanın sevdiği arayınca çabuk cevap verir. Neyse onunla konuşmamızı ben başlattım. Sonra Alper konuştu. Konuşmamız şu:

-Alo?

...

-Alper, orada mısın?

-Evet Nil Duru merak etme buradayım.

-Tamam o zaman.

-Kötü bir şey mi oldu? Genelde beni aramazdın.

-Sadece senden bir şey isteyeceğim.

-Seni dinliyorum.

-Ben diyorum ki...

-Evet.

-Acaba biz birer yabancı olsak bizi yine severler miydi? Yani arkadaşlarımız diyorum. Bizi sever miydi? Ama davranışlarımız da değişecek tabii.

-Severler mi sevmezler mi bilemiyorum. Bu şey senin aklına nereden girdi?

-Sen o kısmı boş ver. Bana yardım eder misin?

-Sırf bu işe hevesin var diye yardım edeceğim bilgin olsun.

Sonra ben kendi kendime fısıldayarak:

-Bence benden hoşlandığın için bana yardım ediyorsun.

dedim. Alper herhalde dediklerimin bir kısmını azda olsa duymuş. Çünkü bana:

-Ne dedin sen? Ben senden ne yapıyormuşum?

dedi. Sonra ben de konuşmamıza kaldığımız yerden devam ettim:

-Hiçbir şey Alper. Herhalde yanlış bir şey duydun.

-Herhalde.

-Yarın "Limon Cafe" adlı yerde buluşalım mı? Ama Muratcan da gelsin.

-Benim için sorun değil. Saat kaçta?

-Öğlen üç buçuk gibi nasıl olur?

-Üzgünüm o saatte yüzme kursum var. Daha doğrusu yüzme kursum bitiyor. 

-O zaman öğlen dört buçuk olur mu?

-Tamam olur.

-Yarın görüşürüz.

-Görüşürüz.

Hemen Muratcan'a Yarın saat 16:30'da buluşsak olur mu? diye mesaj attım. Saniyeler içinde de Muratcan'dan mesaj geldi. Mesaj şöyleydi: No problem.

Bu iş tamamdı artık. 

Bir sonraki bölüm biraz daha geç gelebilir. Çünkü oy ve yorum sayısı benim hiç hoşuma gitmiyor:( Bu arada Multimedya'da Nil Duru'nun bir resmi var. Umarım seversiniz...

Canişkolarım benim ♥♥♥ diğer bölümde görüşürüz ♥♥♥

Sıra BendeWhere stories live. Discover now