6. Bölüm

1.5K 113 48
                                    

Yere düşen telefonumu umursamadım, bana seslenen Rose'u umursamadım, ciğerlerimin nefes almam için yalvarmasını umursamadım. Yalnızca koştum gecenin karanlığında. Gözümden akan yaşları durdurmak mümkün değildi. Babamın son konuşmasından anlamalıydım her şeyi ama lanet olası salaklığım yüzünden anlayamamıştım hiçbir şeyi.

Artık nefes almak zor gelmeye başladığında adımlarımı durdurarak olduğum yere, dizlerimin üzerine çöktüm.

"Baba!" diye bağırdım avazım çıktığı kadar. Giderek kısılan sesimle beraber bedenimi serbest bıraktım, yere düşmem önemli değildi ya da avuçlarımın içinin yerdeki taşlar yüzünden çizilmesi.

Sessizce akıttığım gözyaşlarımla bacaklarımı kendime çekip kollarımı bacaklarıma sardım, babamı ne olursa olsun seviyordum, şu an gitmesi için hazır değildim, beni yalnız bırakması için hazır değildim. Ben, babamın gitmesi için hazır değildim...

Ne kadar süre o şekilde yerde kaldım bilmiyorum, sadece yanaklarımda kuruyup iz bırakan gözyaşlarım ve boş bakışlarımla karşıdaki rüzgardan dolayı yaprakları sallanan ağaca bakıyordum.

"Yoongi."

Sessiz sokakta ismim yankılanınca bile bakışlarımı ağaçtan çekmedim. Kimin bana seslendiğini merak etmiyor ve bilmek de istemiyordum. Şu anda ruhum çekilmiş gibi hissetmek canımı yakıyordu çünkü.

"Yoongi."

Duyduğum adım sesleriyle gözlerimi sıkıca kapattım. Kimseyle konuşmak istemiyordum.

"Yoongi, benim Rose. Gözlerini aç lütfen, beni korkutuyorsun."

Gözlerim kapalı bir şekilde başımı sağa sola salladığımda omzumdaki dokunuşla beraber sıkıca kapattığım ve açmayı reddettiğim gözlerimi açtım. Rose, yere bağdaş kurmuş ve elini omzuma koymuştu. O an, fobim olduğu aklıma gelmedi çünkü içim o kadar çok acıyordu ki fobimi hatırlayamamıştım bile.

"Yoongi, serbest bırakmalısın gözyaşlarını."

Rose'un sözleriyle hazırda bekleyen gözyaşlarım çeneme doğru akmaya başladı. Sesim çıkmıyordu çünkü içimdeki fırtanayı dışarı vurursam eğer bir daha toparlanamazdım.

"Acıyor..."

Rose, elimi tuttuğunda kendime çektim. Şu an gerçekten ani duygu değişimleri yaşıyordum. Rose pes etmeyerek iki elimi birden tutarak uzandığım yerden bedenimi kaldırdı, şaşkınlıkla gözlerine baktım. Sanki... Sanki bana acıyormuş gibiydi. Tekrardan ellerimi Rose'un ellerinden kurtarıp bakışlarımı yere indirdim.

"Bana acıma Rose. Bunu istemiyorum."

"Yoongi, sana acımıyorum."

"Neden öyle bakıyorsun o zaman?"

"Kendini bu kadar yıprattığın için öyle bakıyorum."

Cevap vermemeyi tercih ettim. İkimiz de konuşmuyorduk, gecenin karanlığında koca sokakta sadece Rose ve benim nefes alışımız yankı yapıyordu, bir de hâlâ ufak ufak akmaya devam eden gözyaşlarım yüzünden akan burnumu çekiyordum arada.

"Beni... Nasıl buldun?"

"Peşinden koştum ama sen ara sokaklardan birine girince bir anda gözümün önünden kayboldun Yoongi. Sonra da geri dönerken seni gördüm ve yanına geldim. Ve ayrıca baban için üzgünüm ama kendini bu kadar mahvetme."

Alaycı bir şekilde gülerek, "Mahvetme mi? Sence..." dedim yüzümdeki gülüşü silerken. "Bu mümkün mü? Babam öldü benim. Babam... Artık yok." Rose hafifçe gülümseyerek, "Benim de babam yok," dedi.

HaptofobiWhere stories live. Discover now