20. Bölüm

601 53 33
                                    

"Jimin hyung, Yoongi hyung ne zaman uyanacak?"

Jimin hyung bilmiyorum dercesine omzunu kaldırıp indirdi. Hastaneye geleli neredeyse üç saat oluyordu. Yoongi hyung kriz geçirdikten sonra Jimin hyung ile dağılmıştık, uzun zamandır kriz geçirtecek kadar ciddi bir olay yaşamamıştı çünkü.

Sıkıntıyla iç çekip odanın kapısında dikilmeye devam eden Jimin hyungun sağ kolunu kavrayıp Rose'un bizi duyamayacağı bir yere çektim.

"Hyung, Yoongi hyungu ikna edip yeniden bir psikoloğa götürmemiz gerekli. Yoksa her şey daha da kötüye gidebilir."

"Farkındayım Kook ama Yoongi hyungu biliyorsun. İstemeyecektir psikoloğu."

"Ne psikoloğu?"

Rose'un sesiyle panikleyip Jimin hyunga baktım. Ben hemen paniklerdim böyle şeylerde.

"Yoongi hyung sana açıklamak isterse eğer Rose, o zaman ne psikoloğundan bahsettiğimizi anlarsın."

Aslında Jimin hyungun Rose'a böyle bir şey söyleyeceğini tahmin etmemiştim, ne bileyim geçiştirir sanmıştım. Sanırım tamamen kıyıya kadar yürümüş ve birkaç adım sonra uçurumdan aşağı düşecektik. En son olacak hamleleri görmek için can atmıyordum elbette ama emindim ki bir şeyler olacak ve hep birlikte uçurumdan aşağı yuvarlanacaktık.

------------

Yoongi

Hastane yatağımda uzanmış beyaz tavanı izliyordum. Bu aralar çoğu zamanım hastanede geçiyordu. Eskiden olsa hastaneye yılda bir ya da iki kez uğrardım. Çünkü sevmezdim hastaneyi, nedenini bilmiyordum eskiden ama yakın bir zamanda öğrendim ki hastane sevdiklerimizin bize veda etmeden uğradığı son durak oluyordu.

Odamın kapısı açılınca gelen kişiye çevirdim bakışlarımı. Geçen gün kafede kolumun kanamasına sebep olan kişiydi. Herhangi bir tepki vermedim, daha doğrusu vermek istemedim. Günleri şaşırsam da bana bir şekilde ödemenin olduğu gün ulaşacaklarını biliyordum elbette. Bu adamlar her yerdeydi. Bulurlardı beni her şekilde.

"Nasılsın Yoongi?"

Adam yatağın yanındaki sandalyeye oturduğunda bakışlarımı yeniden tavana çıkardım. Göz teması kurmak gibi bir gayem yoktu bu adama karşı.

"Doğru, cevap vermek zorunda değilsin ama bugün iyi günümde değilim Yoongi. O yüzden tekrar soracağım. Nasılsın?"

"İyiyim," dedim sakince. Yeniden kriz geçirmek istemiyordum. O anları tekrar tekrar yaşamak beni mahvediyordu çünkü. Sanki bedenimin oradan oraya götürülüşünü yeniden yaşıyor ve o andaki duygularıma geri dönüyordum. Avazım çıkana kadar bağırıp çağırmak, sesim çıkmayana kadar ağlamak istiyordum. Babam zengin bir iş adamı olduğu için parasında gözü olan insanlar vardı, ben de bu tarz bir insana kurban gitmiş ve yaşadığım ,o olaydan sonra hayatımı on kat daha zorlaştıran bir fobiye sahip olmuştum. Kötü anıları unutmaya çalışmıştım ve yakın bir zamana kadar da başarılı olduğumu düşünüyordum ama öyle değilmiş. Ben sadece üstüne bir kat toprak atmış ve unuttum sanmıştım gelecekte bir gün ortaya çıkacağını bilmeyerek.

"Sabah seni aradığımda gelsen iyi olur. Biliyorsun bugün son gün. Gelmezsen yapacağımız hiçbir şeyin sorumluluğunu almayız. Haberin ola."

Onaylar biçimde başımı salladım. Gökyüzünü kapatan karanlık çoktan yeryüzüne çökmüştü, su gibi akıp giden zaman ilerlemiş ve günün en karanlık olduğu zaman dilimine doğru ilerliyorduk. Anneme ve Yoon Ji'ye haber vermişti Jimin. Bana kalsa ailemi endişelendirmek istemezdim ama ben baygınken Jimin annemleri aramıştı. Kızgın değildim hiçbir türlü onlara karşı. O, kendi düşünceleri arasında doğru olanı seçmişti.

HaptofobiWhere stories live. Discover now