9. Bölüm

1K 88 43
                                    

Hayatımda zor diyebileceğim birçok anıya sahiptim. Gerçekten. Ama bu defa hayatımın zor anılarından daha beter durumdaydım, çünkü Yoon Ji'nin nereye gidebileceği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Yoon Ji genellikle dışarı çıkmayı seven bir genç kız değildi, daha çok evde kalır ve kitap okur veya bir şeyler izlerdi.

Rose'a dönerek, "Benim gitmem lazım!" diye bağırdım koşmaya başlamışken. Halbuki Yoon Ji'ye mutlu olması için kar küresi almıştım. Aceleyle elimde sıkıca tuttuğum telefonu açarak Jungkook'un numarasını buldum, zaten rehberimde on kişinin bile numarası yoktu, o yüzden numarayı bulmam kolay olmuştu.

"Efendim hyung?"

"Yoon Ji yok, bulmama yardım etmeniz lazım!"

"Hyung, sen ne-"

"Yoon Ji yok!" diye bağırdım. İnsanların bana bakması umurumda değildi.

"Sen aramaya başla hyung, ben de Jimin hyunga haber vereceğim."

Jungkook cevap vermemi beklemeden telefonu kapattı, kapatmasına aldırış etmedim.

Yoon Ji nereye gidebilirdi ki? Çıldırmam an meselesiydi. Koşarak ara sokaklardan birine saptım. Belki de benim yaptığım gibi biraz yalnız kalmak istemişti ama buraları bilmiyordu, bir yerlere gitse bile kaybolurdu. Tıkanan nefesim yüzünden duraksamak zorunda kaldım. Soluklandıktan sonra saatlerce koşup Yoon Ji'yi aradım. Ara sokaklara baktım, kafelere baktım, hastanelere baktım, hatta birçok kişiye bile sordum ama Yoon Ji hiçbir yerde yoktu. Neredeyse saat gece yarısına geliyordu ve savunmasız bir şekilde Yoon Ji ortadan kaybolmuştu, kendini koruyacak kadar güçlü değildi benim kardeşim.

Telefonum çalınca arayanın kim olduğuna bakmadan açtım.

"Yoongi?"

Rose'un sesiyle bir an duraksasam da cevap verdim.

"Rose?"

"Şey... Kardeşin Yoongi..."

"Ne olmuş kardeşime?" diye sordum adımlarımı yavaşlatırken.

"İşten eve gidiyordum ve kardeşini bir erkekle bara girerken gördüm."

Yoon Ji, bu tarz bir şey yapmazdı. Ama Yoon Ji saf biriydi, ayrıca babamın ölümü de onu derinden sarsmıştı zaten, şu anda her şeyi yapabilir gibiydi ama bunu yaptığına inanmak istemiyordum. "Yalan," diye söylendim. "Yalan söylemiyorsun, değil mi?" Rose hiç beklemeden, "Hayır," deyince boğazımın kuruduğunu hissetmek kaçınılmaz oldu.

"Adı? Barın adı ne?" diye sordum. Rose barın adını söylediğinde hiç düşünmeden koşmaya başladım. Jimin'e veya Jungkook'a haber verebilirdim ama yine de haber vermemeyi tercih etmiştim. Barın olduğu sokağa geldiğimde ne yapacağımı bilemeyerek öylece birkaç dakika bekledim, Yoon Ji'yi burada görürsem ne yapacaktım? Ona bağırıp çağıracak mıydım yoksa ona kırgın olduğumu mu belli edecektim? Ben... Ben ne yapacaktım?

Daha fazla uzatmadan içeriye girdim. Bu ortamlar bana göre değildi. Sıklaşan nefesim ve daralan ruhum bunun en büyük göstergesiydi. Fobim fazlasıyla baş gösteriyordu. Buradan çıkmam gerekiyordu. Yine de kendi düşüncelerime direnerek etrafa bakınmaya başladım. Bir an önce Yoon Ji'yi bulmam lazımdı, aksi takdirde ben de enkaza dönüşürdüm. Birkaç dakika etrafa bakınmama rağmen Yoon Ji'yi bir türlü bulamamıştım, neredeydi bu kız?

Çıkışa doğru giden birbirine sarılmış iki beden gözlerime ilişti. O kız Yoon Ji'nin ta kendisiydi. Çocuğun Yoon Ji'nin bedenini tutup sertçe duvara itmesiyle dokunmaya kıyamadığım kız kardeşimin dudaklarına kapanması bir oldu. Yoon Ji'nin çocuğu itmesini bekledim ama ne Yoon Ji çocuğu itti ne de çocuk Yoon Ji'yi bıraktı. Bu benim kardeşim olamazdı, o daha çok küçüktü. Böyle şeyler yapmazdı, yapmamalıydı. O kadar sinirlenmiştim ki, kendime hakim olamadım. Kimseyle kavga etmezdim, kimseye vurmak istemezdim ama bu defa buna mecburdum.

HaptofobiWhere stories live. Discover now