15.Bölüm

21.6K 1.1K 19
                                    

Kısa bir süre kimse konuşmamış olsa da bakışlarımı Berke’den ayırıp Umut Özenç’le birleştirmiştim. Yüreklere korku salan bakışlarımı çekmeden sordum. “Bunu uzun bir yolla mı yapmamız gerekiyor? Yoksa işimi kolaylaştırıp intihar eder misin?”

Kahkahası odayı doldurdu. Eh, otuza karşı üç kişiydik. Kazanma şansımızın durumunun ben de farkındaydım ama silahımı indiremezdim. Ölecek olsam bile indiremezdim.

“Çocuk elimde olduğu sürece o tetiğe basamazsın.”

Kendinden emin sesi sinirime dokunuyordu.

“Birazdan destek gelecek.” dedi Olcay kulağıma.

İçimde birden genişleyen umut ışığıma inanamamıştım. Umut Berke’yi kucağına çekerken gürledi pek de etkili olmasa da. “Bir fısıldaşmanızı daha duyarsam…”

Kaşlarıyla Berke’yi işaret etmişti. Boğazımda bir şey düğümlense de görmezden gelip duymayı beklediğim ayak seslerine odaklandım. Bu sırada Umut emir verdi.

“Şu üçünün silahlarını alın ve bağlayın. Nasıl olsa birilerini daha gönderirler.”

Adamlar bize doğru gelirlerken ateş etmeye hazırlanıyordum. Yanımda hepsine yetecek kurşun olsa bile onları silaha yerleştirmeme zaman tanıyacaklarını sanmıyordum.

“İşaret verdiğimde, ateş edebilirsiniz.” dedim. Hafifçe arkama baktığımda ikisinin de elinde silah olduğunu görmüştüm. Arabada bulunduruyor olmalılardı.

Tam işaret vereceğim sırada birkaç saniyede gerçekleşen olayları ben bile zar zor hatırlıyordum. Birden merdivenden gelen ayak seslerini duymuştum ve “Ateş!” diye işaret vermiştim. Biz ateş etmeye başlar başlamaz içeri dalan adamlarımız da bize katılmıştı. Bir yandan kendimi korumaya çalışırken bir yandan da Berke’ye ulaşmaya çalışıyordum.

Umut’un bir dakika önce durduğu yerde Berke’yi oturmuş ağlarken bulmuştum. Umut Özenç yoktu. Lanet olsun!

Berke’yi kucakladığım gibi kapıya dönmüştüm. Hareket etmeye çalışırken gördüğüm sahneyle donup kalmıştım. O kargaşanın içinde kapıdan çıkmaya çalışan Bartu’yu gördüm. Ve kucağından sarkan Anıl’ı. Hareket etmeye çalışırken onların sağ salim dışarı çıkmasını sağlamaya çalışan Olcay’a takılmıştı gözüm. Ben daha ne olduğunu anlamadan patlayan silah sesleriyle Olcay’ın karnında kırmızılıklar oluşmaya başladığını gördüm. Vurulmuştu. Lanet olsun!

Bir an ne yapacağımı bilemesem de hala kucağımda ağlayan Berke’yi sıkıca sardığım gibi dışarı koştum. Neredeyse sonlanan kargaşadan sağlam olan adamlarımdan birine işaret verdim ve Olcay’ı taşımasını sağladım. Dışarı çıkarken bir anlığına Umut Özenç’i düşündüm. Ortalık karışır karışmaz kaçmış olmalıydı.

Hastaneye ulaşıp Anıl ve Olcay’ın durumunu öğrenene kadar onu düşünmeyecektim. Ama sonrasında… Benden herkesten çok korkması gerekiyordu.

Hastane koridorunda kucağımda Berke’yle oturuyordum. Berke ağlamaktan ve korkudan yorgun düşmüş, başını omzuma bırakmış uyuyakalmıştı. Bense düşünmeye çalışıyordum. Anıl adamların peşine takılmış ve kimseyi dinlememişti. Birden içeri dalınca da ilk kurşunu yiyenlerden olmuştu ama kurşun kolunu sıyırmıştı şansımıza. Hemen dikiş atılmıştı.

Olcay’ınsa durumu biraz daha ciddiydi. Hemen hastaneye yetiştiğimizden kan kaybı sorun olmamış, hemen müdahale edilmişti. Kurşunu çıkarmak için ameliyata almışlardı ve henüz tekrar haber alamamıştık.

KURŞUNWhere stories live. Discover now