29.Bölüm

19K 900 93
                                    

İki arabayla Mert’in müsait olduğunu söylediği depoya gitmiştim. Başlangıcı yapacak ve sonra gidecektim, elimi sürmediğimde bu işkence işini izlemeyi sevmiyordum. Sıkıcı.

Umut adamı yakasından sürükleyerek deponun sert zeminine fırlattığında adamın bağırışı yankılanmıştı. Yolda bir yerlerini mi kırmıştı yoksa adamın? Yok yok, insanlar konu sevdikleri olunca psikopatlığın dibine vurabiliyorlardı anında.

“Bir soluklan Umut.” diye mırıldanarak adama ilerledim. Adamın bakışları bir an bacaklarıma kaymıştı. Tabii ya, elbise.

Ben daha adamın yanına ulaşamadan adam yüzüne bir yumruk yemişti. “O istemedikçe göz teması bile kurma.” diye tıslamıştı Bartu. Ona yarım ağız gülümseyip elbisemin gizli ceplerindeki bıçakları çıkardım. Şöyle bir inceledikten sonra iki tarafı da derin tırtıklara sahip bıçağımı seçtim.

“Fazla bir şey yapmayı planlamıyorum sana, sadece en çok acı çekeceğini bildiğim şeyi yapıp gideceğim. Bu benim işim değil ama tekrar böyle bir şeye kalkışırsan seni bulurum. Ve emin ol, sonun buradan çıktığındaki halinden bin kat kötü olur şerefsiz.”

Cümlelerimin ardından bıçağı adamın tam orasına batırdım. Adam çığlık çığlığa kurtulmaya çalışırken debelendiğinden bıçağın keskin tırtıkları ona daha da batıyordu. Bıçağı biraz daha ittirdim ve çevirdim. Adam o kadar çok bağırıyordu ki, acıdan bayılmak üzere olduğunu tahmin edebiliyordum.

Psikopat bir sırıtışla bıçağımı geri çektim. Bu sırada bile bıçağın tırtıkları adama acı çektirmeye devam etmişti. Lanet adam. Bir daha buna cesaret etse bile, yapabileceği bir uzvu yoktu artık. Bunu yapanların hepsine bu ceza verilmeliydi ya, neyse.

Adamın kandan rengi değişmiş pantolonuna ve elimdeki kanlı bıçağa bir bakış attım. Sonra adamın halini umursamadan bıçağı üzerine fırlattım ve çocukların yanına ilerledim.

Umut’a baktım. “Senindir. Benim için de birkaç şey yap ve bu arada merak etme, başın derde girmeyecek.”

Umut kararmış gözleriyle başını salladı ve bir teşekkür mırıldandı. Olcay ve Bartu’ya baktım.

“Benimle geleniniz var mı?”

“Ben.” dedi Bartu.

“Ben buradayım.” dedi Olcay. “Biri Umut’a göz kulak olmalı. Ama yarın sabah sen, Bartu, ben ve Derin kahvaltıya gideceğiz. Haberiniz olsun.”

“Ne?!” diye bağırmıştım istemsizce. “Sen… Ne ara?”

Olcay arsızca gülümsedi. Ve omuz silkti. “Bize eşlik edin işte. Gerekirse kızın saçını yolacağına güvendiğim için sizi seçtim.”

İstemsizce “Biz pokemon değiliz.” diye mırıldanarak arabaya ilerledim. Arkamdan Olcay’ın kahkahasını duymuştum. Sanırım o da benim mırıltımı duymuştu.

Bartu’yla arabaya bindiğimizde hemen “Nereye?” diye sordu.

“Eve gitmek istiyorum.” dedim ve anında araba çalıştı. Yola sessiz başlamış olsak da “Size en yakın zamanda bir ev bakıyoruz, biliyorsun değil mi?” dedim hatırlatırcasına.

Başını evet anlamında salladı. “Aslına bakarsan biz evimizi seviyoruz ama sen ne istersen o olsun.”

İstemsizce kıkırdadım. “Olcay burada olsa kılıbık olduğundan bahsederdi.” diye mırıldandım.

Güldü. “Muhtemelen.”

Evin önüne geldiğimizde arabayı durdurdu. Sanırım şimdi içeri gelmek isteyip istemediğini sormalıydım. Ben? Offf.

KURŞUNWhere stories live. Discover now