40.Bölüm

13.7K 798 42
                                    

Finalden önceki son bölüm. Duygulandım bir an ya ama bu kısmı da finale bırakıyorum ve uzatmıyorum. 

İyi okumalaar! Umarım beğenirsiniiz!

Barış yola çıktığımızdan beri aralıksız ağlıyordu, başta sakinleşmiş gibi görünse de yanımdaki adamların sesini duyar duymaz basıyordu çığlığı. Ve her nereye gidiyorsak yol bir türlü bitmiyordu.

Daha fazla dayanamayacaktım. “Yeter!” diye bağırdım maç muhabbeti yapan adamlara. Hepsinin gözleri benimkilerle buluşmuştu. “Eğer çenenizi kapatmazsanız ve bu çocuğun sizin yüzünüzden ağlaması durmazsa size daha acımasız davranacağım! Ve korkmanız gereken biri olduğumu biliyorsunuz. Kapayın çenenizi!”

Birkaç saniye sessizce durup bana baktılar. Sonra hep bir ağızdan kahkaha atmaya başladılar. Gülüyorlardı. Bana gülüyorlardı.

Barış’ın kafasını göğsüme doğru yerleştirip tek elimle kulağını ve gözlerini kapattım. Yanımda oturan adamın elinden sallanan susturucu takılı silahı kaptığım gibi adamın kafasına sıktım beklemeden. Anında iki silah bize doğrulmuştu.

“Ne o? Artık gülmüyorsunuz, değil mi?”

Yarım ağız gülerek söylediğim cümlelere bu sefer ciddi bakışlar karşılık vermişti. Ve şu an silahımı sürücüye doğrultmuştum. Ama onu vurmama demek hepimizin ölümüne imza atmam demekti, pek tekin bir yolda değildik belli ki. Ve çocuğumun canını tehlikeye atamazdım, biliyorlardı.

“Herkes sessiz olacak.” dedi direksiyonun başında oturan ama otoriter bir sesle. “Silahını teslim et.”

Silahı onlara uzattım. Bende kalmasının bir anlamı yoktu, tekrar kullanmaya kalkışırsam fark ederlerdi. Barış’ın saçına öpücükler kondurdum. Bana bakmasını sağladım. Arabada sessizlik oluştuğundan sessizdi ve ağlamanın verdiği yorgunlukla uyumak üzereydi.

Yol boyunca uyumasına izin verdim.

-BARTU’NUN AĞZINDAN-

Aile şirketimin ofisinde oturmuş dosyaları inceliyordum. Kalem almak için uzandığımdaysa gözüm masamdaki fotoğraflara takılmıştı. Hep dikkatimi kendilerine çekiyorlar, işleri yavaşlatıyorlardı bunlar.

İlki düğünde çekilen bir fotoğraftı. Aslında ilk olmayan ilk dansımızda çekilmişti. Deniz ilk ve son defa tamamen beyaz bir elbisenin içindeydi, o muhteşem gelinliği… Bir gelinliğin bir kadına bu kadar yakışabileceğini hiç düşünmezdim. O dünyadaki en güzel gelin olmuştu.

Onu düğün günü hazırlanmış bir şekilde ilk görüşüm, piste yürümemiz, dansımız ve devamında gelen eğlenceler… Hayatımdaki en güzel gün koltuğunun yarısını dolduruyordu bütün bunlar.

Gözüm hemen yanındaki fotoğrafa kaydı. Bu bir aile fotoğrafıydı. Küçük çekirdek ailemizi fotoğrafı… İşte bu da en güzel gün koltuğunun kalan kısmını dolduran gündü. Oğlumuzu kollarımıza aldığımız gün… İsim tartışmalarımızı hatırlıyordum da, inanılmaz derecede komikti. Gerçi sonunda güzel bir isimde karar kılmıştık. Barış.

Hayatımın en huzurlu günlerini bahşetmişlerdi ikisi. Hayatımı onlara adadığım için mutlu ve memnundum her zaman. Ve Deniz de arada bir şikayet etse de, o da mutluydu, biliyordum. Benim için, bizim için her şeyden vazgeçmişti. Ama bu sadece sinirlendiği anlarda aklına geliyordu. Eh, Deniz’di bu. Sinirlendiğinde her şeyi yapabilir, her şeyi söyleyebilirdi. Aslında o neredeyse hiç değişmemişti.

KURŞUNWhere stories live. Discover now