35.Bölüm

16.2K 870 49
                                    

Biraz sakin bir bölümle karşınızdayım, yine bir şeyleri ortaya çıkardığım bölümlerden biri olduğundan olsa gerek. Neyse, sonra olaylara tam gaz devam zaten merak etmeyin. Ve her notumda olduğu gibi belirtmeden geçemeyeceğim, harikasınız! Okunma, beğeni, yorumlar... Çok mutlu oluyorum inanın. Hepinize çok teşekkür ederim.

İyi okumalaar! Umarım beğenirsiniiz!

 -OLCAY’IN AĞZINDAN-

Daha fazla izlemeyecektim! İçeri adımımı attığımda çıkan sesle ikisi de aynı anda bize döndü. Bartu anında yine itmişti kızı.

Kafede beklerken aramalarıma cevap alamadığımda eve dönmeye karar vermiştim ve kapıda telefonuna dalmış Deniz’i bulmuştum. Beraber yukarı çıktığımızdaysa kapıyı açık bulmuştuk ve karşımızdaki manzara…

“Lütfen dinleyin!” dedi hemen Bartu ikimize doğru gelirken. Ben daha kıpırdayamazken Deniz hızla harekete geçti ve Bartu’yu geçip kıza yöneldi. Deniz kızın yanına ulaştığında kızı bir havada bir de yerde görebilmiştim yalnızca.

“O sana beni basamak olarak kullandığını söylerken geldik.” dedim Bartu’ya duygusuz bir sesle. “Yanlış anlaşılma falan yok.”

Bartu daha ne olduğunu anlayamazken bakışlarımızı kıza ve üstünde saçını çekiştirirken küfürler ve tehditler savurarak konuşan Deniz’e çevirdik.

“Evimizde ceset görmek istemiyorum.” dedim hatıralarım aklıma dolarken. Bartu ben konuşunca kendine gelmiş gibi ikisine ilerledi ve Deniz’i belinden kavrayıp havaya kaldırdı. Bir yandan da onunla konuşuyordu.

“Sakin ol Deniz! Sakin ol sevgilim, lütfen!”

Deniz’se hala Bartu’nun kollarından kurtulup kıza hamle yapmaya çabalıyordu. Derin’e baktığımda… Gözleri dolmuş bir şekilde yüzündeki ve kollarındaki kanayan çiziklerle kalkıp koşarak yanıma geldi.

“Olcay, çok üzgünüm. Ben… Ne olduğunu bile anlamadım.”

Daha devam edecekti ki duygu yoksunu sesimle konuşurken bana dokunmaması için kolunu kavradım sertçe. “Saçmalamayı kes ve git hemen. Hayatımdan ve evimden hemen siktir olup gidiyorsun fahişe!”

Duygusuz sesim fazla yüksek çıkmış olacak ki bir anda Deniz’in bağırışları ve Bartu’nun sakinleştirme çabalarının sesi kesilmişti. Kızı tuttuğum kolundan hızla kapının dışına fırlatırcasına ittim. O yere düşüp ağlarken gidip koltuğun üstünden çantasını aldım ve kapıya ilerleyip suratına fırlattım.

Kapıyı büyük bir gürültüyle yüzüne çarparken içim bir gram acımamıştı. Ne de olsa daha önce de yaşamıştım, değil mi? Değersiz basamak olan hep ben olmuştum.

“Olcay…”

Bartu’nun hüzün dolu sesi aynı şeyleri hatırladığımızın kanıtıydı.

“Sen… İyi misin?” dedi Bartu yanıma gelirken. Bakışlarımı zorlukla ona çevirdim. İyi miydim? Anılarım üstüme çullanırken hiçbir şey hissedemiyordum ki iyi olayım!

“Ne önemi var?” dedim omuz silkerek. “Yine aynı şey olmadı mı sanki? Bir sonrakinde olmayacağını nereden bileceğim?! Neden her zaman… Lanet olsun!”

İçimden taşan sinirimle yumruğumu duvara geçirmiştim. Ve tekrar bağırdım. “Lanet olsun!”

Birinin kolumu tuttuğunu hissettiğimde bakışlarımı ona çevirdim. Deniz iki koluyla tek koluma sarılmıştı. “Biraz otur.” dedi yumuşak bir sesle ve ben farkında olmadan beni koltuğa oturtmuştu bile. Elime baktı. Sonra donuk suratıma bir kez bakıp ayağa kalktı.

KURŞUNWhere stories live. Discover now