II.

429 32 15
                                    


O sabah uyandığında uzun zamandır ilk kez gerçekten uyandığını hissediyordu Sae Eun. Yatakta doğrulup bileğindeki toka ile saçlarını tepesinden topuz yaptı. Banyoya ilerleyip soğuk suyu yüzüne çarpıp aynadaki yansımasını inceledi. Uzun zamandır ilk kez kendini görüyordu. Ji Hyun'un onu her gördüğünde neden iç geçirip onu sürükleyerek yemek yemeye götürdüğünü fark etti. Zayıflamıştı. Ölmediğime göre önemi yok, diye iç geçirip odasına geri döndüğünde dün gece ayarladığı kıyafetlere baktı. Aslında bugün gidip gitmeyeceğini bile bilmiyordu. Telefonunu kontrol etti. Saat yediyi iki dakika geçiyordu.

Mutfağa geçip yeşil çayını hazırlamak için su ısıtıcısını çalıştırdığında mutfak tezgahına yaslanıp cebinden telefonunu çıkardı. Sosyal medya hesabına giriş yaptı. Parmağını ekranda gezdirirken ilgisi ekrandakilerden çok zihnindekilere yoğunlaştı. Menajer Jin'in söyledikleri zihninde yanıp yanıp sönüyordu. Yakında ne demeye çalıştığımı anlayacaksın. İç çekti. Isıtıcıdan gelen tık sesi onu düşüncelerinden ayırdı.

"Anlamadım?" yayıldığı koltuğundan kalkmış odasına doğru ilerlerken bir anda koridorun ortasında durup kaşlarını çattı.

"Bugün Jonghyun'un bireysel menajeri rahatsızlandığı için senin onunla gitmeni istiyorum."

"Ama daha ne yapacağı-..."

"Biliyorsun, Sae Eun. Daha önce yönetici asistanlığı yaptığını biliyorum. Programı sana attım."

"Ajhussi!" boşuna nefesini tüketiyordu. Telefon çoktan suratına kapanmıştı. Çaresizlikle telefon ekranına bakarken mail bildirimi geldi. Oflayarak maili açarken nefesini tuttu. Yaklaşan solo konseri için tanıtım fotoğrafları çekileceğini gördü. Bir fotoğraf çekimi ne kadar zor olabilir ki, diye geçirdi aklından parmağı telefon numarasının üstünde beklerken. Ah. Nefesimi tutmaya devam edersem telefonu açmadan ölebilir miyim?

"Efendim?" Hayır.

"İyi günler, Jonghyun-sshi. Ben menajer asistanı Kim Sae Eun, bugünkü programınızda size ben eşlik edeceğim."

"Biliyorum."

"Peki, o zaman bir saat içinde çekim yerinde olmamız gerektiğini de biliyorsunuzdur?" Aslında agresif olmak istememişti. Ama gerginliği sesine yansıyordu ve bu da sert bir ses tonuyla konuşmasına neden oluyordu.

"Biliyorum."

"O zaman neredesini-..."

"Otoparkta bekliyorum."

"Peki, geliyorum."

Otoparka kafasında bir milyon soru ile ilerlerken Jonghyun'un arabasına yaslanmış onu bekliyor olduğunu gördü.

"Gidelim," dedi, Sae Eun'ın arabasının kapısını açmasını beklerken. Sürücü koltuğuna oturdu yanına oturan Jonghyun'un varlığını yok saymaya çalışırken. Yanında o olduğu için gergin değildi. Yanında onunla ne yapacağını bilmediği biri olduğu için gergindi.

"Gidelim," diye mırıldandı.

Yola odaklandı. Sadece yola. Menajerin ona tarif ettiği yere gitmeye başladı. Tam her şeyin yolunda gittiğini, oraya gidip çekimi bitirip geri geleceklerini düşünürken yanıldığını Jonghyun sessizliğini bozunca anladı.

Our Season | Jong HyunDove le storie prendono vita. Scoprilo ora