63. Şerh ♠

52.2K 4.2K 1K
                                    

Ayın şavkı kırılırken, münasebetsiz bir zamanda yüreğime düşen gözleri de zamansız, yersiz fakat beklenendi. Bilhassa en çok beklenendi. Harelerimde yer edinen hayretlerin kırmızı fırça darbeleri zihnimin en ücra köşelerinde silik izler bırakıyordu ona baktıkça. Saniyeler, dakikalar tarafından nezaketten uzak bir tavırla kovuluyor ve dakikalarsa saatlere gebe kalıyordu. Baktıkça gece zifiriye yuvarlanıyordu, ayak parmaklarımın uçlarına kadar uyuşuyordum. İçim buna dayanamıyordu, deli gibi itiraz ediyordu. Mantığım, aklımı sıyırdığımı fısıldıyordu kulağıma. Bana ait olanlar benden taraf değillerdi. Olamıyorlardı.
Sükûnetin kucakladığı kelimelerim dudaklarıma uğramazken, ağız dolusu konuşulmamış cümlelerim vardı ve ağzımın içinde gevelediğim tüm susmalarım ona ithafendi.

Küçük cam parçalarıyla bezenmiş dar bir sokakta yalın ayak yürüyordum ama kan revan içinde kalan sadece ayaklarımın altı değildi. Bende kan gövdeyi götürüyordu bu ara. Şimdi yol bitmişken, ben fazlaca bitap haldeyken, yolun sonunda kendimi dizlerimin üzerinde bıraktığım anda gösteriyordu keskin mavi gözlerini gözlerime.

“Bu şehirde hiçbir varlık senden daha güzel değil, buna ben de dâhilim.”

Parmak uçları zayıf yanaklarımın üzerinde dolaşırken, gözleri ne kadar ifadeden yoksulsa yüzünde bir o kadar sözlerini tasdikleyen hayranlık dolanıyordu.

“Eminim geldiğin yerde de durum bundan farklı değildi.”

Başparmağıyla yeni akmış bir yaşı yakaladı. Benim gözyaşım onun parmak ucunda takılı kaldı. Usulca ellerini benden uzaklaştırırken tenindeki yabancı damlaya dokundu dudaklarıyla.

Elleri hissettiğim gibi iriydi; esmer ve kemikli parmakları var- dı. Başlı başına dev gibi bir adamdı aslında, küçücük kalmıştım yanında. Siyah gömleğinin altından belli olan pazıları ve geniş göğsüne sığınmıştım göremeden. Ama artık zevahiri bizzat gözlerimin önüne dökülmüştü. Yüzüne çıkan bakışlarım, aç bir kedi gibi her karışında ayrı ayrı oyalandı. Simsiyahtı sakalları, kaşları ve kirpikleriyle uyumlu esmer teni ise keskin hatlarıyla ışıldıyordu. Sanki kendimi bildim bileli aynı mavilere bakıyormuşçasına tek seferde yeniden kilitlendim gözlerine. Bunca zaman görememek ne devasa bir kayıpmış, baktıkça anlıyordum.

“Bana böyle güzel bakacağını bilseydim, çok daha önceden gösterirdim kendimi.” Alay barındıran tavrına rağmen yine de gözlerimi ondan ayıramadım. Gözlerim, çehresine mıhlanmış gibiydi.

“B-ben…” Devamını getiremeyeceğim cümlemin üzerine avuç içiyle dokunduğunda yaklaşan bedenine ilk kez şahit olmak yaşadığım heyecanı arşa taşıyordu.

“Şimdi konuşma,” diye fısıldadı aramızdaki tüm mesafeleri yıktıktan sonra. “Dudakların için daha güzel bir planım var.”

Dudaklarındaki serseri gülümseme, tüm sözlerini idrak eden utancıma karıştı. Ensemden yakalayıp bedenimi kendine çekerken, tıpkı bir bez bebek gibi beni havalandırıp dizlerine oturtması zor olmamıştı. Daha anın verdiği şaşkınlığı yaşayamadan dudaklarıma bastırdığı soğuk dudaklarıyla onu affedemeyen yanım teslimiyet bayrağını çekti. Bir an bile tereddüt etmedim karşılık verirken, Ruhlar Şehri’nin benden günbegün çaldığı gücümü ondan alıyormuşçasına öptüm soğuk dudaklarını.

En azılı rüzgârlar tenimden sallanırken, bedenimde gezinmeye başlayan elleri her hücreme ayrı alazlar bıraktı ve soğuk rüzgârlar ardına bakmadan benden uzaklaştı. Ensemi kavrayan avucu mümkünmüş gibi beni kendine daha fazla bastırırken, dudaklarımı örseleyen dudakları hazzı kucaklayarak acıya meydan okuyordu. Diğer eli belimden kayarak kazağımın içine girdi. Anlık bir irkilme yaşadım fakat dudaklarından kopamadım.

HİS 🔥  (Yeniden Yayınlanıyor)Where stories live. Discover now